
İran’da Mahsa Amini’nin 16 Eylülde gözaltında katledilmesinin ardından başlayan protesto eylemleri, çalı yangını gibi yayılan bir halk ayaklanmasına dönüştü. Başörtüsünden saçı göründüğü için ahlâk polisinin zulmüne uğrayan gencecik Mahsa’nın tutuşturduğu ateş, başta kadınlar ve gençler olmak üzere milyonlarca İranlının isyan çığlığı oldu. Bu çığlık korkunç bir zorbalığa ve 200’e yakın insanın katledilmesine rağmen bir aydır şiddetlenerek ülkenin her köşesini inletiyor. Sadece İran değil, İranlı mültecilerin yoğun olarak bulundukları Kanada ve Avrupa kentleri başta olmak üzere dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde destek ve dayanışma gösterileri düzenleniyor. İslamcı Molla rejiminin ideolojik sembollerinden olan tesettürün onyıllardır zorla dayatılması karşısında daha ziyade bireysel çıkışlarla başkaldırmaya başlayan kadınlar, bu yıl ilk kez sosyal medya üzerinden düzenledikleri bir kampanyayla daha kitlesel bir tepkiyi örgütlemişlerdi. Gencecik bir Kürt kadını olan Mahsa’nın katledilmesi tam da bunun üzerine geldi ve binlerce genç kadın başlarından çıkardıkları örtüleri ve yas sembolü olarak kestikleri saçlarını isyan bayrağına çevirip “Jin, Jiyan, Azadi” sloganıyla sokaklara döküldü. Bilindiği gibi “Jin, Jiyan, Azadi” (Kadın, Yaşam, Özgürlük), Kürt siyasi hareketinin Kürdistan’ın dört parçasında da kabul görmüş temel sloganlarından biridir. Bu sloganın milliyetçi önyargıları parçalayarak ve egemenlerin bu yöndeki kışkırtmalarını boşa düşürerek İran’ın tüm eyaletlerinde Molla rejimine karşı isyan çığlığına dönüşmüş olması dikkat çekicidir. Özellikle son on yıldır yaşam koşullarının gittikçe kötüleşmesi, rejimin Suriye ve Irak’taki militarist politikalarının yıkımı iyice ağırlaştırması, en ufak bir reforma bile yanaşmaması, aksine zorbalığını daha da koyu bir hale getirmesi, Farsıyla Kürdüyle, Azerisi, Belucisiyle milyonlarca İranlı emekçiyi etnik kimliklerini bir kenara bırakarak birlikte mücadele etmeye sevk etmiştir. “Diktatöre ölüm”, “Kahrolsun İslam Devleti” sloganları tüm İran’da yankılanmaktadır. Sadece bu bile İran’da rejimin temellerinden sarsıldığının bariz bir göstergesidir. İranlı işçilerin haykırdığı “bu protesto değil, devrim” sözleri de aslında bu gerçekliğe işaret etmektedir. Evet, son yıllarda gerçekleşen çeşitli eylemlerden gerek nicelik gerekse nitelik olarak farklılaşan bir halk ayaklanmasıyla karşı karşıya olan İran’da bir devrimci durum yaşanıyor. Bu, başlayan devrimci isyanın kısa sürede Molla rejimini alaşağı edecek bir devrime dönüşeceği anlamına gelmiyor elbette. Ama artık cinin şişeden çıktığı ve bir daha yerine sokulmasının mümkün olmadığı da açıkça görülüyor. Son beş yıldır emekçilerin ekonomik ve siyasi talepleriyle şekillenen kitle eylemlerinin süreklilik kazanması Molla rejiminin altını geri dönüşsüz bir şekilde oyduğu gibi, hareketin her seferinde düzey yükseltmesi ezilenlerin kendilerine olan güvenini arttırmıştır. Rejim güçlerinin vahşi saldırılarına, Belucistan eyaletinin Zahedan kentinde 100’e yakın insanın helikopterlerden ve yerden açılan ateşle katledilmesine, gözaltında işkencelere, eylemlere katılanların ailelerine varıncaya dek tehdit edilip yıldırılmaya çalışılmasına rağmen insanlar sokakları terk etmemektedir. Kadınların korkusuzca başörtülerini çıkarmaları, Humeyni heykellerinin yıkılması, üniversitelerin haftalardır boykotta olması ve nihayetinde hareketin doğrudan işçi sınıfının üretim alanlarına sıçrayarak kitlesel grevlerle taçlanması da, öfkenin olduğu kadar bu özgüvenin eseridir. Korku duvarlarını aşan emekçilerin yasak duvarlarını da yıktığı İran’da bugün işçisinden esnafına, kadınından öğrencisine geniş bir toplumsal kesim ayaktadır. Rejimse seferber ettiği militer ve paramiliter güçleriyle bu isyanı bastırmaya çalışmaktadır. Halk isyanını “dış güçlerin oyunu” olarak nitelendirerek hem içerde hem de İslamcı bölge yönetimleri nezdinde meşruiyet yaratmak isteyen sahtekâr ve gaddar rejim, “emperyalist Batı”yı, İsrail’i, Irak’taki Kürt “terör” örgütlerini suçlamaktadır. Eylül sonundan bu yana rejimin Irak Kürdistanı’nda Kürt örgütlerinin kontrolündeki bölgelerine yağdırdığı füzeler yüzünden çok sayıda insan hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır. Dolayısıyla rejim halk isyanını bastırmak için Kürtlere yönelik devlet terörünü de körüklemektedir. Fakat hareket geri çekilmek yerine kitleselleşerek güç ve meşruiyet kazanmaktadır. İran’daki isyanın belkemiğini gençler ve kadınların oluşturduğu görülüyor. Haftalardır sokaklar, mahalleler isyan ateşiyle yanıyor. Bu ateş uzun bir süredir sessiz olan üniversitelere ve Molla rejiminin kurulmasından bu yana ilk kez liselere sıçramış bulunuyor. Rejimin kampüslere saldırmasının, binlerce öğrenciyi tutuklamasının gençlere geri adım attıramadığı İran’da, öğrencilerin genel boykot çağrısına 100’den fazla üniversite katılmış bulunuyor. Bu eylemlere kadın öğrencilerin katılımı özellikle dikkat çekiyor. Üniversite kampüslerinden “Diktatöre Ölüm”, “Jin, Jiyan, Azadi”, “Kahrolsun İslam Devleti” sloganları yükseliyor. Liselerde de kızlı erkekli öğrenciler rejime öfkelerini haykırıyor. Öğrenciler de öğretmenler de eylemlere aktif bir şekilde katılıyor. Kız öğrenciler başörtülerini çıkarıp havada sallayarak müdürlere ve rejimin paramiliter gücü olan Besiçlere kafa tutuyor, okullardaki Humeyni resimleri yırtılıyor, sosyal medya protesto videolarıyla çalkalanıyor. Eylemlere acımasızca saldıran rejim onlarca çocuğu katlederek hareketi ezmeye çalışıyor. Yaşamını yitirenler arasında henüz 16 yaşında olan Nika Şakarami de bulunuyor. Şarkı söylerken çekilen görüntüleriyle insanın içini ısıtan kıpır kıpır bir genç kız olan Nika’yı kafatasını parçalayarak katleden rejim, onun cenazesini bile ailesinden günlerce sakladı. Sonunda morgda buldukları kızları için cenaze töreni düzenlemelerine bile izin vermedi ve onları kızlarını ücra bir köyde sessiz sedasız defnetmek zorunda bıraktı. Çünkü Molla rejimi her gün bir Mahsa’yı daha katlederken, onların Mahsa gibi bayraklaşmalarını istemiyor, engellemeye çalışıyor. Nitekim 13 Ekimde bir kız öğrencinin daha katledildiği ortaya çıktı. İran Öğretmen Sendikaları Koordinasyon Konseyi, 13 Ekimde, Güney Azerbaycan eyaletinde yer alan Erdebil kentindeki bir liseye düzenlenen baskında polisin öğrencilerden dini lider Ali Hamaney’i öven bir marşı söylemelerini istediğini, bunu reddeden öğrencilerin dövüldüğünü, bazı çocukların hastaneye kaldırıldığını ve bazılarının tutuklandığını duyurdu. Sendika, hastaneye kaldırılan öğrencilerden 16 yaşındaki Asra Panahi’nin hayatını kaybettiğini açıkladı. İran rejimi Mahsa’nın ölümünün ardından sokaklarda gençlere saldırıp onları katlettiği yetmezmiş gibi okullara da polis baskını düzenleyip öğrencileri korkutmak istiyor. Ama gençleri sindirmeyi başaramıyor. Öte yandan isyanın Bazaari (pazar/çarşı) esnafına da sıçraması isyanın ulaştığı boyutun önemli bir göstergesidir. Haftalardır Kürt kentlerinde yaşanan kepenk kapatma eylemleri Tahran’ın büyük çarşılarına da sıçramıştır. Oysa İslamcı rejimin temel dayanağı olan Bazaari esnafı, onun en tutucu, en gerici kesimi olarak öne çıkmıştır. Ne var ki artık tahammül edilemez noktaya ulaşan ekonomik yıkımın bu kesimde de büyük bir rahatsızlık doğurduğu görülüyor. Sadece bu da değil, kapitalizmin çelişkilerini birkaç kat daha şiddetlendiren teokratik Molla rejiminin yarattığı toplumsal krizden toplumun tüm kesimleri gibi bu kesimler de etkileniyor. Bu ailelerin çocukları da o toplumun içinde yaşıyor ve bu açıdan gençliğin bütünündeki hoşnutsuzluk ve tepkiyi bu gençler de paylaşıyor. Temeli zayıflaya zayıflaya bugüne gelen faşist İslamcı rejimin toplumsal ağları çözülürken bastığı zemin de sallanıyor.