Published on Marksist Tutum (https://fa.marksist.net)

Home > Bahtiyarlık Savaşında Maksim Gorki

Bahtiyarlık Savaşında Maksim Gorki

Adil Aksu, 18 Haziran 2025

gorki

Maksim Gorki 18 Haziran 1936’da, 68 yaşında hayatını kaybetti. Yetmişine merdiven dayadığı hayatının son günlerinde, işçi sınıfının büyük önderi Lenin’in bir önerisini yerine getirmeye, 4 ciltlik “Klim Samgin’in Yaşamı” adlı son romanını bitirmeye çalışıyordu. Uzun bir süredir, Rus burjuvazisi başta olmak üzere dünya burjuvazisi Gorki’yi unutturmaya, sıradan bir yazara dönüştürmeye çalışıyor. Doğduğu şehre verilen adı geri alındı, eserlerinin üzerine ölü toprağı serpilmeye çalışıldı. Fakat egemenlerin tüm çabalarına rağmen mücadele tarihimize derinlemesine nüfuz etmiş Gorki’nin eserleri yok edilemedi, edilemeyecek. Asıl adı Aleksey Maksimoviç Peşkov olan Gorki, 28 Mart 1868’de Nijni Novgorod’da doğdu. 5 yaşında babasını kaybetti. Annesinin ikinci evliliği dolayısıyla anneanne ve dedesi tarafından büyütüldü. 8 yaşından itibaren ayakkabı tamirciliği, bulaşıkçılık gibi çok sayıda işte çalıştı. 11 yaşında dedesinin evinden ayrıldı. Yaşadığı zorlu hayat onu işçi mücadelelerinin içine itti. Sokaktaki insanları gözlemlemeyi, duygu ve düşünce dünyalarını keşfetmeyi seven Gorki’nin yayınladığı ilk öyküleri, tüm olumsuzluklara karşın direnip hayata tutunanları anlatır. Makar Çudra, Çelkaş, Dilenci Kız, Baca Temizleyicisi, Hırsız, Körler Üzerine Türkü gibi eserlerinde efsanelere, masallara, söylencelere konu olmuş kahramanları tanıdığı işçilere uyarlar. Eserlerinde ezen ve ezilenlerin uzlaşmaz çelişkilerinin büyüttüğü dip dalgayı anlatır. Hakkını arayan, onurunu koruyan, bilinçlenen işçiler Gorki’nin hikâyelerinde devleşir, kahramanlaşır. Gorki, çocukluk çağından itibaren kitaplara tutkuyla bağlanmıştı. Kitapların üzerinde yarattığı etkiyi şöyle anlatmıştı: “Her kitap beni kabalıktan, hayvansılıktan insanlığa, insancıllığa yükselten, daha iyi bir yaşamı anlamama ve ona karşı derin bir susuzluk duymama neden olan bir merdiven basamağıydı.” Gorki bu merdivenin basamaklarını büyük bir iştahla tırmandı, ufuklara umutla baktı. Gorki, Çarlık Rusya’sının zorba bir düzene dönüştüğünü, insanları ezerek ayakta durduğunu toplumun en alt kesiminin haykırışlarında seziyor, görüyor ve duyuyordu. Öykülerini “acı” anlamına gelen “Gorki” adıyla yayınlaması da bu yüzdendi. Ama sadece acıyı değil direnişi, mücadeleyi de anlatacaktı bu öyküler. Çarlığın ezdiği işçiler bir araya geliyor, örgütleniyor ve mücadele ediyordu. Gorki, gezip gördüğü yerlerde işçilerin kapıldığı bu atmosferi eserlerine işledi. Öykülerindeki insanlar tüm zorluklara rağmen yılmayan, yeni bir hayat isteyen umutlu insanlardı. “Buzların Çözülüşü”, “Fırtına Kuşunun Türküsü” gibi öykü ve şiirleri halk arasında yayıldıkça Çar II. Nikola, Gorki’nin gücünü gördü ve onu tutuklattı. Gorki’nin Rusya Edebiyat Akademisine üyeliğini kabul etmedi. Tolstoy ve Çehov gibi dönemin ünlü yazarları Çar’a karşı Gorki’yi destekleyip, bu zorbalığı protesto etmek için akademiden istifa ettiler. Gorki 1905 yılındaki büyük işçi ayaklanmasını destekledi, yakalandı ve sürgüne yollandı. 1906 yılında dünyaca ünlü “Ana” romanını yazdı. Pelageya Ana’nın dönüşümünü anlatan roman çok sayıda ülkede yayınlandı, çok sayıda kadın ve erkek işçiye ilham kaynağı oldu. Romanı henüz yayınlanmadan okuyan Lenin, Gorki’nin mahcup şekilde romanı aceleyle yazdığını söylediğinde, “acele etmekle iyi etmişsin çünkü kitap gerekliydi; birçok işçi devrimci harekete bilinçsiz, körü körüne katılmıştı ve şimdi Ana onlara yol gösterecek” diyerek eseri övmüştü. Ana romanının 1908 yılında Türkçeye çevrildiğini belirten Nâzım Hikmet romanın etkisini şöyle anlatır: “Düşünüyorum: Kaç kereler İstanbul’da, İzmir’de işçi ve esnaf toplantılarında Maksim Gorki’nin Ana romanını tekrar tekrar okuduk. Kaç kereler hapishanede, yol parasından, vergi borcundan, toprak kavgasından yani yoksullukları yüzünden yatan köylülere Ana romanını okudum. Düşünüyorum: Gerçekçi, halkçı, ileri edebiyatımız üstünde Maksim Gorki’nin çok hayırlı bir tesiri olmuştur…” Gorki, 1913 yılına kadar İtalya’nın Cabri Adasında sürgünde kaldı. Adada Rusya’dan gelen genç işçilere destek oluyor, onları eğitiyordu. Otobiyografi niteliğindeki Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken başta olmak üzere çok sayıda hikâye ve roman yazdı. Çıkardığı gazetelerde işçilerin siyasi ve kültürel dönüşümüne yardımcı oluyordu. Rus işçilerinin gerici ve cahil olduğuna, salt bireysel çıkar peşinde koştuğuna dair fikirleri eleştiriyordu Gorki. İşçilerin bilimsel yöntemleri kavrayarak, kültürel ve sanatsal ilerlemeyi sağlayacağına inanıyordu. Elektrik motorunu tasarlayan Faraday’ı örnek gösteriyordu: “Dergilerden birinde, ünlü bilim adamı Faraday’ın bir resmini gördüğümde ve hele onunla ilgili ve de çoğunu anlayamadığım bir yazıyı okuyarak Faraday’ın basit bir işçi olduğunu öğrendiğimde şaşkınlıktan donakalmıştım. Bu olgu masal gibi geldi bana ve hiç aklımdan çıkmadı. Nasıl olur diye soruyordum kendime durmadan. Tut ki şu avludaki yol işçilerinden biri bir bilim adamı olacak. De ki ben, günün birinde bir bilim adamı olacağım…” Gorki’yi sansürleyen, yasaklayan ve sürgüne yollayan Çarlık, işçi sınıfının gerçekleştirdiği büyük devrimle 1917 Şubatında yıkıldı ve aynı yılın Ekim ayında tarihin ilk muzaffer işçi iktidarı kuruldu. Ekim Devrimi işçileri ve yoksul köylüleri, Çarlığın ve burjuvazinin sömürü ve zulmünden kurtardı. İlk kez işçiler ve emekçiler ürettikleri nimetleri birlikte paylaştı, birlikte yönetmek için deneyim kazandı. Fabrikaları, okulları, mahkemeleri artık işçi komiteleri yönetmeye başlamıştı. Sanatçılar da devrimden etkilenmiş, yazdıkları eserlerde işçi sınıfının mücadelesini anlatıyorlardı. Gorki’ye göre sanatçı: “Ülkesini ve sınıfını etkileyen her şeyin duyarlı bir alıcısı; ülkesinin ve sınıfının kulağı, gözü ve yüreğidir; dönemin sesidir.” Onun başkanlığında 1932 yılında kurulan Sovyet Yazarlar Birliğine yüzlerce yazar üye olmuştu. Nâzım Hikmet’in dediği gibi, Gorki’nin eserleri sadece Rus emekçilerin değil tüm dünya emekçilerinin kurtuluşu için bir çağrıdır: “Yeryüzünde bütün gerici kuvvetlerin, barış ve milli bağımsızlık düşmanlarının, faşistlerin ve her çeşit yalancı, düzmece demokratların en korktukları yazarlardan biri de Gorki’dir. Neden? Maksim Gorki yalnız kendi halkına değil, bütün halklara yurtlarını, hürriyeti, barışı ve birbirlerini sevmeyi öğretti. Çünkü o insanın, insanlığın geleceğinden, güzel günler göreceğinden emindi. Çünkü o emekçi insanı, koluyla, kafasıyla çalışan insanı, yeryüzünün gerçek, biricik efendisi sayar. O, bu insanın bu efendiliğe kavuşması için savaşmıştır. O, bu savaşa, bu bahtiyarlık savaşına insanları çağırır.” Bu çağrı bugün de Gorki’nin romanları, öyküleri aracılığıyla ve tüm sıcaklığıyla dünya işçi sınıfına seslenmeye devam ediyor.

18 Haziran 2025
Devrimci Kişilikler
Kitap Dünyası
Marksizm ve Gençlik
Bellek
Share

Source URL:https://fa.marksist.net/node/8533