Mahsa Jîna Amini’nin katledilmesinden bugüne İranlı emekçiler sokakları terk etmiyor. Yıllardır faşist Molla rejiminin baskılarından sıdkı sıyrılan kadınlar, gençler, emekçiler, Mahsa’nın katledilmesine duydukları tepkiyi rejim karşıtı büyük bir isyana, bir devrimci duruma dönüştürdüler. Korkudan etekleri tutuşan rejim ise her zaman olduğu gibi yalana ve zorbalığa başvurdu. Türkiyeli egemenlerin de sıklıkla kullandığı “vatan haini”, “dış mihraklar” ve “İslam düşmanı” gibi yalanlarla kitlelerin haklı ve meşru taleplerini çarpıtmaya girişti. Ancak yıllardır biriken toplumsal öfkenin bu yalanları yatağında boğacağı açıktı. Nihayetinde devrimci sürecin ortaya serdiği tablo, 43 yıldır İran halkına kan kusturan Molla diktatörlüğü için geri sayımın başladığını, rejimin vadesinin dolduğunu gösterdi. Hem emekçiler hem de rejim bu gerçeği bildiğinden, kitleleri cesaret ve umut, rejimi ise korku ve telaş sardı, sarmaya devam ediyor. İran’da onyıllardır birikerek toplumsal alanda açığa vuran değişim arzusu, Molla rejiminin varlığıyla, hareket tarzıyla hiçbir şekilde uyuşmuyor. Bugünkü eylemlerin dinamiğini de bu keskin çelişki belirliyor ve bu durum İran’da Molla rejiminin neden üstün gelemeyeceğinin de bir göstergesidir.
Rejimin korkusunu ortaya sermesi bakımından, İran’dan gelen zehirlenme haberleri çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. Geçtiğimiz aylarda ilk olarak Şiilerin kutsal saydığı Kum kentinde bulunan Kum Kız Sanat Okulunda görülen zehirlenme vakası, kısa sürede diğer okullarda da görülmeye başlandı. Vakalar hızla Tahran, Meşhed, Tebriz gibi metropollerin yanı sıra Erdebil, Luristan, Horasan, Kirmanşah, Rezevi, Simnan gibi eyaletlere de yayıldı. Kimi verilere göre Şubat ayında hastalanan kız öğrenci sayısı ülke genelinde bini aştı. Kız öğrenciler tuhaf bir koku aldıktan sonra kalp çarpıntısı, mide bulantısı ve nefes alamama gibi belirtilerle hastanelere götürüldüklerini ve ancak oksijen verildikten sonra kendilerine gelebildiklerini anlatmışlardı. İlk bulgular kızların zehirli bir gaz soludukları yönündeydi. Zaman ilerledikçe rejim cephesinin başta iddia ettiği üzere tesadüfî bir durumun değil planlı bir saldırının olduğu anlaşıldı. Elbette saldırıyı planlayıp kızları zehirlemeye çalışanın rejim güçlerinin ta kendisi olduğunu tahmin etmek zor değil.
Molla rejimi kendisini aylarca hop oturtup hop kaldıran kadınlardan, takkelerini düşürüp gerçek yüzlerini faş eden gençlerden kendi meşrebince intikam almaya çalışıyor, kitleleri korkutarak sindireceğini zannediyordu. Ancak İran’ın pek çok yerinde bu “esrarengiz” zehirlenme vakalarına ilişkin sesler yükselmeye ve protestolar yapılmaya başlanınca rejim bir kez daha zevahiri kurtarmak için yalana sarıldı. Öncesinde üç ay boyunca sessizliğe bürünen ve meseleyi geçiştirmeye çalışan rejim sözcüleri, farklı kanallardan peş peşe açıklamalar yapmaya, kamuoyunu “bilgilendirmeye” başladı. Öyle ki rejimin en tepesindeki isim olan dini lider Hamaney dahi konunun üzerine gidilmesini ve tedbir alınmasını buyurmak zorunda kaldı. İran Meclisi bir komisyon kurarak meselenin araştırılacağını duyurdu. Komisyon üyesi Muhammed Hasan Asferi, 30 Kasım 2022’den bu yana 25 eyaletteki 230 okulda çoğunluğunu kız öğrencilerin oluşturduğu 5 binden fazla öğrencinin zehirlendiğini açıkladı. Sağlık Bakanlığı ise konuya dair raporunda birkaç çeşit zehirli gazın kullanıldığından bahsederek gazların kimyasal içeriğinin henüz tespit edilemediğini belirtti. Tüm bu riyakârlıklarla birlikte son olarak İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi 3 Martta yaptığı açıklamada kız öğrencilerin zehirlenmesinden de “dış mihrakları”, “İran düşmanlarını” sorumlu tuttu.
Oysa bu saldırının bizzat rejim güçleri tarafından tezgâhlandığı, tabir yerindeyse rejimin kadınlardan intikam almaya çalıştığı açıktı. Kimyasal silah uzmanı Dr. Abbas Mansuran’ın vurguladığı üzere, böylesi gazları üretmek için gereken teknik donanım, ne herhangi bir örgütte ne de halkta var. Böylesi gazlar gelişmiş laboratuvar ortamlarında üretilebilir ve bu imkânlara sadece rejim güçleri sahip.[1] Kitlelerin ezici çoğunluğu da bu gerçeğin farkında. Zira 8 Mart vesilesiyle İran’da yapılan protestolarda, okullardaki zehirlenme vakalarından rejim güçlerinin sorumlu olduğunun vurgulanması, bu gerçeğin bilinmesinin yanı sıra İranlı emekçilerin rejimin tehditlerine boyun eğmeyeceğini de gösteriyor.
Gerçekten de kadınların rejim karşıtı direngen mücadelesi rejimi çileden çıkarıyor. Bu yüzden kadınlardan intikam almaya çalışıyor. Son günlerde başörtüsü takmayan kadınlara müsamaha gösterilmeyeceğine, öğrencilerin başörtüsüz okullara sokulmayacağına yönelik açıklamaların sıklaşması da bunu gösteriyor.
Rejim kendi sonunu getirecek toplumsal öfkeden ölesiye korkuyor. Nasıl korkmasın ki! Yıllardır ezdiği, hor gördüğü, toplumsal yaşamdan soyutlamaya çalıştığı ve binlercesini katlettiği gencecik kadınların, kutsal ve yıkılmaz sandığı köhne kurumlarını nasıl yerle yeksan ettiklerini gördü. Kadınların rejime dönük öfkeli sloganlarının, çok kısa bir sürede tüm toplumun haykırışına dönüştüğünü dehşetle izledi. Kürt, Beluci, Fars, Lur, Azeri, Türkmen, Arap, Şii, Sünni emekçilerin rejimin kendi bekası için yıllardır ektiği nifak tohumlarını nasıl da söküp attıklarını, aynı hedef uğruna nasıl kardeşleştiklerini tir tir titreyerek seyretti. Milyonların günler içerisinde “Diktatöre Ölüm”, “Hamaney’e Ölüm” sloganlarıyla meydanları inletmesini rejimin herhangi bir yöneticisi aklından çıkarabilir mi?
İsyanın baş gösterdiği ilk evreden itibaren bu seferki isyanın farklı olduğuna ve hızla rejimi temellerinden sarsmaya başlayan bir devrimci duruma dönüştüğüne dikkat çektik. Kitlelerin sadece gencecik Kürt kızı Mahsa’nın değil, 43 yılın hesabını sormaya hem de tüm etnik ve mezhepsel ayrımları bir kenara fırlatarak birlikte sormaya giriştiklerini vurguladık. Evet, çürümüş molla rejimi altında 43 yıl boyunca yaşadıkları yoksulluğun, yoksunluğun, işsizliğin, aşağılanmanın, baskıların, şiddetin, katliamların; nice Mahsa’ların, Şahruk Zamani gibi sosyalist işçi önderlerinin, darağaçlarında ve zindanlarda yarım bırakılan binlerce yaşamın hesabını soruyor kitleler. Kendilerine zorbalıkla dayatılan bu deli gömleğini yırtıp atmayı, bu her yanı kokuşmuş karanlık rejimi def etmeyi arzuluyorlar büyük bir cesaretle ve umutla.
Elbette henüz muratlarına ermiş değiller. Ancak mevcut rejimi “ayakta tutan” temellerden hiçbirinin sağlam kalmadığı gerçeği, yıkılmayıp ayakta kaldığı her an işçi ve emekçilere cehennemi yaşatan bu ucube rejimin eninde sonunda gümbürtüyle yıkılıp gideceğini gösteriyor. Rejimin bu yazıda konu ettiğimiz alçak saldırıları da dâhil, teşebbüs edeceği hiçbir melânet bu gerçeği değiştiremez. Peki, rejimin yıkılması İranlı emekçilerin yıllardır çektiği acıların bitmesi anlamına gelecek mi? Şüphesiz yarım asırlık karanlığın cisimleştiği teokratik faşist bir rejimin, emekçi halkın mücadelesiyle ya da bu mücadelenin yarattığı basınçla yıkılması son derece değerli bir kazanımdır ve hayati öneme sahiptir. Ancak bundan daha da yaşamsal bir gerçek var ki o da asıl yırtılıp atılması gereken deli gömleğinin kapitalist sistem olduğu gerçeğidir. Bugün devrimi emekçilerden çalıp kapitalizm sınırlarına hapsetmek isteyen Kuzey Amerika ve Avrupa merkezli bir burjuva muhalefet harekete geçmiş durumdadır. Aralarında son İran şahının oğlu olan Rıza Pehlevi’nin de bulunduğu bu sağ burjuva unsurlar Ocak ayının başında yayınladıkları ortak açıklamayla “İran Muhalefet Koalisyonu” adı altında bir araya geldiklerini duyurmuşlardır. Batı medyası tarafından öne çıkarılan bu burjuva yapının Molla rejiminin yıkılmasının ardından iktidara konmaya hazırlandıkları aşikârdır. Daha önce vurguladığımız üzere, işçi sınıfının, gençlerin, kadınların, baskıdan, ayrımcılıktan, sömürüden, eşitsizlikten kurtulup özgürleşme hedefine ancak Molla rejimiyle birlikte kapitalizmin de yıkılmasıyla ulaşılabilecektir. Böyle bir toplumsal devrim ise ancak işçi sınıfının devrimci önderliğinde, onun devrimci programıyla ve gençliğin, kadınların devrimci enerjisiyle birleşen mücadelesiyle gerçekleşebilir.[2] Bu vesileyle bir kez daha “Selam olsun İran’ın yiğit kadınlarına, işçilerine ve gençlerine! Selam olsun onların devrimci mücadelesine! Kahrolsun Molla rejimi! Kahrolsun kapitalizm!”
[2] İlkay Meriç, İran’da Halk İsyanı Molla Rejimini Sarsıyor, 18 Ekim 2022, marksist.com
link: Can Aytekin, Molla Rejiminin İsyana Karşı Çıkışsız Saldırıları, 4 Nisan 2023, https://fa.marksist.net/node/7949
Şer Cephesinin 6284 Ortaklaşması
Sarduri’den Reis’e, Dünden Bugüne