AKP hükümetinin uzun zamandır gündemde tuttuğu Sağlıkta Dönüşüm Projesi çerçevesinde Genel Sağlık Sigortası (GSS) uygulaması 1 Ocak 2012’den itibaren yürürlüğe girmiş bulunuyor. Türkiye’de tüm nüfusun sosyal güvence kapsamına alınması iddiasıyla yasalaştırılan Genel Sağlık Sigortası, sağlık sisteminde köklü değişiklikler içermektedir. Bu değişiklikler işçi ve emekçileri yakından ilgilendirmektedir. Ancak yasanın içeriğinin çarpıtılması kafaları karıştırırken, uygulamada çıkan aksaklıklar da işçi ve emekçileri canından bezdiriyor. Milyonlarca yoksul insana prim ödeme zorunluluğu getiren yasa, bir yığın bürokratik işlemle de adeta çifte cezaya dönüşüyor.
Genel Sağlık Sigortası neler içeriyor?
2012 başında yürürlüğe giren yasaya göre, SGK’lılar ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler dışındaki herkes GSS primi ödemek zorunda bırakılıyor. Geliri brüt asgari ücretin üçte birinin (295 lira) üstünde olanlar prim ödeyecek. 18 yaşından küçük olanlar ile, lise ve dengi okullardaki öğrenciler 20 yaşına kadar, yükseköğretimine devam eden evlenmemiş gençler de 25 yaşına kadar prim ödemeyecek.
Eski uygulamaya göre Yeşil Kart ile sağlık hizmeti alabilen 9 milyon kişinin durumu da değişiyor. Çünkü Yeşil Kart uygulaması kaldırılıyor. Buna göre aylık geliri 295 liranın üzerinde olduğu varsayılan 5 milyon Yeşil Kartlı artık prim ödemek zorunda kalacak. Uygulanacak gelir testi sonucunda, geliri düşük bulunan ve prim ödeyemeyecek olan eski Yeşil Kart sahipleri uygulamadan ücretsiz yararlanabilecek. Primlerini devlet ödeyecek.
Kimin, ne kadar prim ödeyeceğine karar vermek için ayrıntılı bir gelir testi uygulanacak. Prim miktarı sadece belgeli gelirler üzerinden belirlenmeyecek. Gelir Testi Yönetmeliğine göre, ev kirası, banka işlemleri, kredi kartı, elektrik-su kullanımı gibi harcamalar da göz önünde bulundurulacak. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından periyodik olarak uygulanacak gelir testi ile kişinin gelirinde saptanacak değişiklikler prim miktarına yansıtılacak. Buna göre geliri 295 ilâ 886,5 lira arasında olanlar aylık 35 lira, 886,5 ilâ 1773 lira arasında olanlar 106 lira, 1773 liranın üstünde olanlar 212 lira prim ödeyecek. Gelir testi yaptırmayanlar, en yüksek prim miktarı olan 212 lira prim ödeyecek.
“Genel” Sağlık Sigortası herkes için sağlık içeriyor mu?
Hükümetin “Sağlıkta Dönüşüm” gibi süslü başlıklarla gündeme getirdiği yasal düzenlemeler temel olarak toplumun tüm kesimlerini kayıt altına almak ve prime bağlamak anlamına gelmektedir. AKP hükümeti, bu düzenlemeleri yaparken amacının “herkese sağlık hizmeti götürmek” olduğunu iddia ediyor. Ancak prim ödemekle yükümlü olacaklar için belirlenen gelir alt sınırı aslında niyetin hiç de herkese sağlık hizmeti götürmek olmadığını ortaya koymaktadır. Aylık geliri 295 liranın üzerinde olan herkesin prim ödemek zorunda bırakılmasının başka türlü bir açıklaması olamaz. Ayda 295 lira ile geçinmek zorunda kalan bir insanın bu primi ödeyemeyeceği ve sağlık hizmetlerinden yararlanamayacağı açıktır. Hastane kapılarından geri çevrilecek ve ödemediği primler için devlete faiziyle borçlanacak insan sayısı arttıkça işçi ve emekçiler açısından yasanın gerçek yüzü ortaya çıkacaktır.
Gelir testi ile kişilerin karşı karşıya kaldığı sorular da gerçek amacın herkese sağlık hizmeti vermek olmadığını kanıtlıyor. İnsanların evindeki televizyonun kaç ekran olduğu, hediye olup olmadığı bile soruluyor. Yoksul olduğu ve prim ödeyemeyeceği gün gibi aşikâr olan insanlar, sırf evinde iyi bir televizyon ya da buzdolabı olduğu için prim ödemek zorunda bırakılacaklar. Bir yakınının desteğiyle ayakta durmaya, geçinmeye çalışan insanlar, bu dayanışmanın bedelini ödeyecekler. Mesela, oturduğu evin kirası başkası tarafından ödenen kişilerin kira gideri bile gelir sayılacak. Kişi, kira parasını ailesinin yardımıyla denkleştirdiği için gelir sahibi sayılacak ve prim ödemek zorunda bırakılacak. Ödeyemediğinde ise fiilen sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak ve devlete borçlandırılarak cezalandırılacak.
Sağlıkta dönüşen ne?
Sağlıkta Dönüşüm Projesi, sağlık alanındaki temel sorunları iyice açığa çıkarıyor. Kişi başına düşen sağlık çalışanı sayısı giderek düşüyor. Önleyici sağlık hizmetleri giderek terk ediliyor. Verem Savaş Dispanserleri kapatılıyor. Ana Çocuk Sağlığı merkezlerindeki ücretsiz aile planlaması hizmetleri kaldırılıyor. Sağlık sektöründeki özelleştirmeler hızlanıyor. “Sağlıkta katkı payı” adı altında ilaçlardan yapılan kesintiler ve muayene ücretleri arttırılıyor. Tedavilerde, ameliyatlarda kullanılması gereken birçok malzemenin temini hastaların sırtına yıkılıyor.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “vatandaşın memnun olduğu Sağlıkta Dönüşüm Projesi’ne ideolojik sebeple karşı çıkanlar var, sevsinler sosyalizminizi” diyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Genel Sağlık Sigortası uygulaması için, “sosyal devlet böyle bir şey zaten” diyor. Oysa el ele verip övdükleri bu uygulama hiç kimse için daha kolay ulaşılabilir, tam kapsamlı ve kaliteli sağlık hizmeti vaat etmiyor. Hükümet bu yasayla “prim ödeyin, hastalıklarınızı tedavi edelim” diyor. Bu nedenle uygulama, sağlıksız bir sağlık sistemi olmaktan öteye gidemiyor.
Bu gerçekler tüm çıplaklığıyla ortada iken, Bakan Faruk Çelik, Genel Sağlık Sigortası uygulamasının sosyal devletin bir göstergesi olduğunu iddia ediyor. Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile herkesin sağlık hizmeti alma hakkına sahip olacağını öne sürüyor. Bu nasıl “sosyal” devlettir ki, sağlık hizmetini parayla veriyor? Vergilerle boğazına çöktüğü işçi ve emekçiler için hiçbir şeyi ücretsiz karşılamadığı gibi, asgari ücreti 701 lira olarak belirliyor? İnsanlarının yoksul olup olmadığına evdeki buzdolabına göre karar veriyor. Dolar milyarderi olandan da asgari ücretliden de, aynı oranda katma değer vergisi topluyor. Bankalara, şirketlere paket paket yardım yaparken yoksul çoğunluk için kılını kımıldatmıyor. Yoksul olduğu için elektrik faturasını ödeyemeyen engelliyi hapse atıyor. “Patronların üzerindeki yükü hafifletmek” için işçinin üç kuruş ücretine, kıdem tazminatına göz dikiyor. Açıktır ki burjuva devlet sağlıkta dönüşüm kandırmacasıyla, kitlelerin sağlığıyla oynuyor!
“Paran yoksa öl” dayatması
Sağlık yalnızca hastalıklardan arınmış olmak durumu değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal bakımdan tam bir iyilik halidir. Bu nedenle insani anlamda düşünüldüğünde, sağlık sistemi sadece hastalıkların tanımlanmasına ve tedavisine indirgenemez. Ancak kapitalizm açısından bu mümkün değildir. Önleyici sağlık hizmetleri vermek, insanların sağlıklı bir şekilde yaşayabilecekleri konutlar inşa etmek, nefes alınabilecek, spor yapılabilecek mekânlar oluşturmak, fabrikalarda insanların posasını çıkaran iş saatlerini kısaltmak, doğaya zarar vermemek, insanların ruh sağlığını korumak için rekabet yerine dayanışmayı öne çıkarmak, merhamet ve sevgi gibi insani duyguları köreltmemek kapitalizmin elinden gelmez. Zaten Sağlıkta Dönüşüm yasasıyla arzu edilen de bu yönde bir değişim değildir.
Sermaye sınıfının ve temsilcisi AKP hükümetinin sağlık alanındaki düzenlemeleri, prim ödemeyenin sağlık hizmeti alamamasını öngörüyor. Önümüzdeki dönemde “ne kadar prim o kadar sağlık hizmeti” anlayışıyla yeni “dönüşümlerin” gündeme getirilmesi muhtemeldir. Bu da “paran yoksa öl” anlayışının emekçilere çok daha açıktan dayatılması anlamına gelecektir.
İşçi sınıfının sağlık konusundaki talebi herkese parasız ve nitelikli sağlık hizmetidir. Ancak AKP hükümetinin cilalayarak sunduğu Genel Sağlık Sigortası milyonlarca yoksul işçi ve emekçinin derdine derman olamaz. Sağlık parayla alınıp satılabilen bir meta olduğu müddetçe herkes için sağlık anlamına gelecek bir sistem de olamaz. Bu nedenle tüm toplumu kapsayan, ücretsiz, kaliteli, kolay ulaşılabilir sağlık hizmeti talebi işçilerin yükseltmesi gereken acil bir mücadele hedefi olmalıdır.
link: Ezgi Şanlı, Sağlıkta Sağlıksız Dönüşüm, Şubat 2012, https://fa.marksist.net/node/2939
BDP Milletvekilleri Açlık Greviyle Uyardı: “Savaş Değil Müzakere!”
Yalanlarınızla Beraber Canınız Cehenneme!