İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken çöp kamyonları
Ölüleri toplar kaldırımlardan
(Nazım Hikmet)
AKP’ye ve Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Cengiz Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, 25 Aralıktaki yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sırasında ortaya saçılan ses kayıtlarındaki sözleriyle gündeme gelmişti. Yandaş sermaye gruplarından Kolin İnşaat’ın sahibi Celal Koloğlu ile telefon konuşmasında Mehmet Cengiz, “Bu milletin a… koyacağız” demişti. Tapelerin ortalığa saçılmasıyla, devletin en tepesindekilere verdikleri rüşvetlerin, sırtını iktidara yaslamanın rahatlığı ile konuşan yandaş patronların, nasıl “niyetler” beslediklerini, para ve güç kazanma iştahlarını nasıl ifade ettiklerini görmüştük. Mehmet Cengiz, “o cümlelere baktığımızda elbette çok da hoşuma giden şeyler değil” diyerek ses kaydındaki konuşmaların kendisine ait olduğunu kabul etmişti.
Nükleer santral inşaatı, bu patronların “niyetlerini” hayata geçirdikleri projelerden sadece bir tanesidir. Yandaş sermaye gruplarını, kaptıkları devlet ihalelerinden, yoğun işçi sömürüsünden, taşeronlaştırmalardan ve artan iş cinayetlerinden de gayet iyi tanıyoruz. Fakat nükleer enerji meselesi, ihalelerde dönen milyarlarca dolarlık rakamlardan, dönen rüşvetlerden, yandaş sermayenin arsızlığı gibi konulardan çok daha büyük sorunlar içermektedir.
Neden ille de nükleer santral?
Nükleer santral yerine, 60 yıl boyunca 4800 MW elektrik üretecek rüzgâr tribünleri inşa edilseydi, maliyeti 14-15 milyar dolar olacaktı. Türkiye, rüzgâr enerjisi açısından, kendi hesaplamalarına göre 48 bin MW, uluslararası kuruluşların hesaplamalarına göreyse 88 bin MW kapasiteye sahip. Yani kapitalizm koşullarında bile Türkiye’nin nispeten daha ucuz ve risksiz enerji üretmesi mümkündür. Nükleer santral yapma ısrarı, TC burjuvazisinin politik bir tercihidir. Bu tercih AKP ile de sınırlı değildir. MHP Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, parti olarak nükleer santrale karşı olmadıklarını ancak Akkuyu’da nükleer santral yapılmasına karşı çıktıklarını 2010 yılında açıklamıştı. Fukuşima faciası sonrasındaysa MHP, nükleer santral yapımı kararının referanduma götürülmesini önermişti. CHP nükleer santralin turizm potansiyeli yüksek olan Akkuyu’da yapılmasına karşı çıkmıştı. Kılıçdaroğlu, “Nükleer santrale karşı mısınız?’’ sorusunu şöyle yanıtlamıştı: ‘‘Nükleer santrale karşı değiliz. Nükleer teknolojiyi bilmeliyiz, nükleer teknolojiden yararlanmalıyız ama bunun koşulu AKP’nin dayattığı koşullar gibi olmamalı.”
Türkiye’de nükleer santral yapımına muhalif olanların ya da tereddütle yaklaşan insanların sayısı oldukça fazladır. Buna karşın Türkiye burjuvazisinin en güçlü partileri nükleer santral yapılmasına karşı değildir. Nükleer santral kararının sorumlusu sadece AKP değil, egemen sınıfın bütünüdür. TC burjuvazisinin bu politik tercihinin sebebi nükleer silah üretebilmek için gerekli altyapının oluşturulmasıdır. Nükleer silah üretme altyapısı edinme arzusu, TC burjuvazisinin emperyal planlarıyla doğrudan alâkalıdır. Tıpkı İran’ın nükleer güçler arasında yer almak istemesi gibi, TC burjuvazisi de nükleer kulübe dâhil olmak istiyor. Türkiye “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasına” imza atmış olduğu için gerçek niyetini açıkça beyan etmiyor.
Hangi devletin elinde olursa olsun kitlesel katliam silahları olan nükleer silahların dünyanın tüm emekçileri için tehdit olduğunu, nükleer kapitalizmin doğa ve tüm insanlık için yıkım tehdidi oluşturduğunu biliyoruz. Milyonlarca masum insanı bir anda katledebilecek nitelikteki silahlar “barış” ya da “savunma” amaçlı değildir. Dünya proletaryasının sömürüsünden daha fazla pay almaya çalışan kapitalist devletlerin rekabetinden kaynaklanan savaşlar, dünyamızı defalarca cehenneme çevirdi. Ortadoğu’da bugün halen devam eden paylaşım kavgası ve bölgesel savaşlar, kapitalizmin marifeti olan milyonlarca insan cesedine her gün binlercesini daha ekliyor. Arsız ve hırslı TC burjuvazisinin üretimi ve denetimi tamamen kendisine ait nükleer silahlar edinmesinin Türkiye ve Ortadoğu halkları açısından hayırlı bir gelişme olmayacağı ortadadır.
Nükleer santrallere hayır!
AKP, nükleer santral propagandasına tüm hızıyla devam ediyor. Televizyon ve gazetelerde milyonlarca dolarlık reklâmlar verilerek medya patronlarına bolca para akıtılıyor. Medya tekellerine bir nevi “rüşvet” verilmek suretiyle medyada nükleer karşıtı haberlerin yer bulmasının da önemli ölçüde önüne geçilmiş oluyor. Büyük medya tekellerinde yayınlanan reklâmların yanı sıra billboardlarda da nükleer santral reklâmı yapılıyor. Bu reklâmlarda özellikle “güçlü, ilerleyen, büyüyen Türkiye” mesajı işlenerek seçim arifesinde AKP propagandası yapılıyor.
Bizim nükleer santrallere karşı çıkmamız ilkeseldir; kapitalistlerin yaptığı maliyet hesabıyla ilgili değildir. Kapitalist devletlerin nükleer silah teknolojisi edinme arzusu, nükleer santrallere karşı çıkışımızın sebeplerinden sadece bir tanesidir.
“Nükleer fisyon santrallerine karşı çıkıyoruz, çünkü insanlık için hiç de katlanılması gerekmeyen ciddi bir risk oluşturuyorlar. (…) Fisyona dayalı nükleer enerjinin hava kirliliğine, sera gazlarına ve küresel ısınmaya bir katkısının olmadığı doğrudur. (…) Bu santrallerin insanlığın kucağına bıraktığı tehlike ciddi bir radyasyon tehlikesidir. (…) Nükleer fisyon santrallerinin içerdiği tehlike (…) iki biçimde belirmektedir. Birincisi radyoaktif atık sorunu olarak bilinen tehlike, ikincisi ise reaktörün bir tür «radyasyon fabrikası» olması nedeniyle mevcut olan tehlike. (…) nükleer fisyon reaktörleri, (…) içinde yüzlerce tür radyoaktif izotop barındıran atık üretir. Bu izotoplar arasında radyoaktif yarılanma ömrü milyonlarca yıl olanları vardır. Bu atıklar genel olarak o derece radyoaktiftir ki, hiçbir surette yanlarına yaklaşılamayacağı için «nihai» kurtulma işleminden önce yıllarca reaktör sahasındaki soğutma havuzlarında bekletilirler. Bekletilirler bekletilmesine, ama sonuçta bunların nihai anlamda defedilmesi zorunluluğu ortadan kalkmaz.” (Deniz Moralı, Radyoaktif Kapitalizm, Tarih Bilinci Yay.)
Bir an için, emperyalistleşen Türkiye’nin nükleer silah üretmeyeceğini, her gün yüzlerce iş kazasının yaşandığı, her yıl binlerce işçinin iş cinayetlerinde katledildiği Türkiye gibi bir ülkede, nükleer santrallerde 60 yıl boyunca hiçbir kaza olmayacağını, Çernobil’deki ve Fukuşima’daki gibi korkunç nükleer felâketler yaşanmayacağını farz etsek bile sonuç değişmemektedir. Nükleer santral, radyasyon yayan atık üretmek demektir. Radyasyon, kanserden can çekişerek ölümdür; sakat doğacak kuşaklardır. Ortalama insan ömrünün kısalmasıdır. Nükleer santral kurmak, insanı ve doğayı binlerce yıl boyunca tehdit edecek atık üretimi demektir. Nükleer santral kurmak insanlığa ve doğaya karşı suç işlemektir. TC de bu suçu işleyen devletler arasına katılmaktadır.
Stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte, ete,
umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.
Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm
(Nazım Hikmet)
link: Zehra Aras, AKP’nin Nükleer Sevdası, 12 Mayıs 2015, https://fa.marksist.net/node/4202
Marksist Tutum’la Kavgaya Atılmak!
Türk Metal’e Üçüncü İsyan Dalgası