Kapitalizm alarm veriyor. İnşaatlar yükseliyor, dev binalar şehirleri sarıyor. Kapitalizmin çürümüşlüğünü örtmek istercesine her yana betonlar dökülüyor, fakat köhneyen düzenin pis kokuları betonlar arasından sızmaya devam ediyor. Dev inşaat şirketleri sayısı milyonları geçen boş konutlarla şehirleri mezarlıklara çeviriyor, bir çatıdan yoksun olarak yaşayan milyonlarca insan ise şehrin hayaletlerine dönüşüyor. Çürüyen düzene ayna tutan sokaklar, ihtişamlı yapıların gölgesinde bir ordu yetiştiriyor: Evsizler ordusu!
Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI), 2017 Temmuzunda bir rapor yayınladı.[1] Rapora göre 330 milyon hane ve buna karşılık gelen 1,2 milyar insan, sürdürülebilir ve karşılanabilir barınma güvencesinden mahrum. Bu rakamın 2025 yılında yüzde 30 artarak 440 milyon haneye ve 1,6 milyar insana ulaşması bekleniyor. BM’nin küresel ölçekte yaptığı en kapsamlı araştırması ise 2005 yılına ait. 2005 tarihli BM raporuna göre, bir milyarı aşkın kişi yeterli barınma koşullarından yoksun, 100 milyondan fazla insan ise evsiz. Bu raporun üzerinden geçen 10 seneyi aşkın süre içinde artan yoksulluk ve işsizlik sonucunda evlerinden olan yüz binleri, ekonomik kriz ve savaşlar sonucunda ivme kazanan büyük göç dalgalarıyla birlikte evlerini terk eden milyonları bu rakama eklediğimizde ortaya devasa bir sonuç çıkıyor. Literatürde “evsizlik (homelessness)” olarak yer bulan bu terime dünya genelinde ortak bir tanım getirmek ise güç. Ülkeden ülkeye değişen evsizlik tanımı, dünyadaki toplam evsiz sayısını tespit etmenin de önüne geçiyor. Kısa süreli ve uzun süreli olarak ayrılan evsizlik hali, nüfus sayımı verilerine tüm gerçekliğiyle yansımadığı gibi resmi sayımlarda çoğunlukla barınaklarda ve hükümet yardımı alarak yaşama hali olarak ele alınıyor. Uzun süreli olarak sığınacak yeri olmadan yaşayan, barınak, otel gibi yapılardan faydalanamayan ve evsizliği yaşam biçimi haline getirmiş “kronik evsizler”in yanına, çoğunluğu verilere yansımayan, günlük işlerde çalışıp barakalarda, otobüslerde, “arkadaş yanında” geçici olarak yaşayan “gizli evsizler”i de eklediğimizde yüz milyonları bulan bir evsizler ordusundan bahsedebiliriz. Nitekim evsizlik sorunuyla ilgilenen sivil toplum örgütlerinin araştırma ve raporları, sorunun resmi verilerin yansıttığından çok daha boyutlu olduğunu göstermektedir. Kapitalizmin içinde bulunduğu çıkmaz ve sonuçlarının yeni boyutlar kazandığı krizle birlikte her geçen gün artan işsizlik ve yoksulluk gibi evsizlerin sayısı da katlanarak artmaya devam ediyor.
Bir tanıma göre evsizlik, ekonomik zorluğun, yoksulluğun veya sosyal dışlanmanın bir sonucu olarak kişinin bir evinin veya daimi bir ikametgâhın olmaması halini anlatmaktadır. Evsizliğin yalnızca “ev”sizlik olmadığını ifade eden başka tanımlarda ise sorunun ekonomik boyutları aşıp çok boyutlu bir hal aldığına dikkat çekilmektedir. Akşam saatlerinin bastırmasıyla park veya hastane banklarında, otobüs ve metro istasyonlarında rastlanılan ve “kötü kokulu, pis görünümlü, zararlı ve tehlikeli” olduğu gerekçesiyle yanlarından uzaklaşılmaya çalışılan bu insanlara her gün yenileri eklenirken, bunun sebebi “hayattaki başarısız tercihler”, “bir işte dikiş tutturamamak”, “tembel ve çalışmak istememeleri” veya “kötü talih ve kadersizlik” olarak açıklanamaz. İnsanlara tercih hakkı bırakmayan, yoksulluğun içinde gözlerini açanlara “şans” tanımayan kapitalizm, bağrında taşıdığı çelişkilerin bir başka sonucu olan evsizliği gözlerden ırak tutamayacak kadar ağırlaşan bir sorun haline getirdi.
Evsizlik, güncel bir sorun olmakla beraber yeni bir sorun değil. Modern sanayi kapitalizmi, kendinden önce var olagelen yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik gibi sorunları ortadan kaldırmamış, aksine bu sorunları yeni bir düzlemde yeniden üretmiştir. Üretici güçlerin gelişmesiyle muazzam bir ekonomik ve toplumsal ilerleme sergilenmiş ancak aynı oranda toplumsal çelişkiler içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Krizlerle sarsılıp savaşlarla can suyu bulan kapitalizm, sermayenin önündeki tüm engelleri kaldırmak, sınıf mücadelesinin yükselişe geçtiği dönemlerden arta kalan kazanımları silip süpürmek için 1980’lerin başında yürürlülüğe soktuğu neo-liberal saldırılar ile bu toplumsal çelişkileri arşa yükseltmiştir. Sistemin biriken sorunlarının çözümünü neo-liberal politikalarda arayan burjuvazinin “ebediyet hayali”, yerini düş kırıklığına bıraktı. Art arda patlak veren krizler ve derinleşen emperyalist savaş, burjuvazinin “barış” söyleminin üstündeki yaldızları döktü. Geriye işçi ve emekçilerin kötüleşen yaşamları, tırmanan açlık ve kıtlık, her geçen gün artan yoksulluk ve işsizlik kaldı. Yoksul sınıfın en alt katmanını oluşturan evsizler ise, işsiz kalmanın, sosyal güvencesizliğin, konut olanaklarının yetersizliğinin sonucu olarak öteden beri var olan bir sorunun öznesini oluşturuyorlar. Yoksulluk ve işsizliğin artmasıyla birlikte patlak veren evsizlik, değindiğimiz sorunlarla da ilişkili olan kitlelerin çaresizliği sonucunda açığa çıkan madde bağımlılığı, alkolizm, akıl hastalıklarının da bir sonucu. Toplumsal çürümenin artmasıyla birlikte toplumsal ilişkilerin bozulması ve sosyal dışlanma ise evsizlik sorununun başka bir yüzünü oluşturuyor. Bu çürümenin bir sonucu olarak şiddete uğrayan kadınlar, ihmal ve istismara uğrayan gençler, evden kaçan çocuklar, sosyal güvenceden yoksun yaşlılar evsizler ordusunun yeni katılımcıları oluyor.
Gezegenimizden evsiz manzaraları
Rüyalar ülkesi Amerika, demokrasinin beşiği İngiltere, barış ve refahın kıtası Avrupa… Fakat modern kapitalist dünyanın sokakları aynı dili konuşmuyor. En gelişmiş ülkelerden en yoksul ülkelere, bir çatıdan yoksun olarak yaşayan milyonlarca evsizin varlığı modern kapitalizmin makyajını akıtıp burjuvazinin tumturaklı yalanlarını yansıtan ayna işlevini görüyor.
Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ABD, dünyanın en yüksek evsiz kadın ve çocuk oranıyla zirvedeki yerine kuruluyor. Her geçen yıl evsiz sayısında büyük artış yaşayan ABD’de Evsizlik ve Yoksulluk Ulusal Hukuk Merkezine (NLCHP) göre, yıllık toplam 3,5 milyon civarında kişi evsizlik deneyimi yaşıyor. Yılın herhangi bir gecesinde ise ortalama 600 bin evsiz insan var. ABD’nin en kalabalık şehri ve en büyük finans merkezi olan New York, ışıltılı caddelerinin aksine resmi verilere göre 60 binden fazla evsiz nüfusuyla ülkenin en çok evsizini barındırıyor. California eyaletinin melekler şehri Los Angeles’ta ise evsiz nüfusu 58 bini geçmiş durumda. Şehrin Hollywood yıldızlarıyla bezeli Hollywood Bulvarı turistlerin uğrak mekânı olduğu kadar çadırlarda, derme çatma barakalarda yaşam süren evsizlerin de meskeni. Ülkede çadır kentlerin sayısı her geçen gün artıyor. İşsizliğin ve yoksulluğun tırmanışa geçtiği ABD’de işsiz kalan, iş bulamayan, konut kredisi, tüketici kredisi, kişisel borçlar, sağlık sigortası masrafları altında ezilen, ev taksitlerini veya kiralarını ödeyemeyecek duruma gelen ortalama bir ABD vatandaşı her an evsizlik tehdidiyle burun buruna gelebiliyor. Yaşamı her geçen gün zorlaşan Amerika’nın yoksulları, işsizleri ve evsizleri Amerikan rüyasından uyanıp kendilerini yeni kâbusların içinde buluyorlar.
İngiltere Parlamentosu Kamu Hesapları Komitesinin evsizler üzerine hazırladığı rapora göre, İngiltere’de evsizlik “ulusal kriz” boyutuna ulaşmış durumda. Rapora göre sokakta uyuyanların sayısı 2011’den bu yana yüzde 134, geçici barınaklarda kalanlarının sayısı ise yüzde 63 arttı. Ülkedeki sivil toplum kuruluşlarına göre ise evsiz sayısı resmi rakamların çok daha üstünde. İngiltere’de Shelter Vakfı tarafından 2016 yılında yapılan bir araştırmaya göre ülkede 255 binden fazla evsiz bulunuyor. Vakıf, evsiz sayısında yaşanan artışı derinleşen konut krizine, ateş pahası kira ücretlerine bağlıyor.
Alman Evsizlere Yardım Çalışmaları Birliğinin (BAG) açıkladığı verilere göre Almanya’da kalacak evi olmayanların sayısı yüzde 150 artarak 850 bine ulaştı. 2018’de bu sayının 1 milyon 200 bini bulacağı tahmin ediliyor. Fransa’da Abbe Pierre Vakfının 2014 yılındaki araştırmalarına göre ülke çapında 141 binden fazla kişi sokakta yaşıyor, 3,5 milyondan fazla kişinin ise kalacak düzenli bir evi yok veya insanlık dışı şartlarda yaşıyor.
Türkiye’de ise evsizlerle ilgili faaliyet yürüten Şefkat-Der’in araştırmalarına göre kalıcı, sağlıklı barınma hakkından yoksun 1 milyon kişi bulunuyor. Ancak savaşlarla birlikte Türkiye’ye gelen göçmenlerin, ekonomik krizle birlikte işsiz kalıp evsizliğe sürüklenenlerin sayısının her geçen gün arttığı ve geniş ölçekte araştırma yapılmayan Türkiye’de evsizlerin gerçek sayısına ulaşmak güç.
Evsizler Dünya Kupası Vakfının (Homeless Word Cup Foundation) çeşitli araştırma sonuçlarından elde ettiği istatistikler, Avrupa’dan Asya’ya, Amerika’dan Afrika’ya yükselen evsizlik sorununun resmini çiziyor.[2] Bu istatistiklere göre; Güney Afrika’da 2,5 milyon konut açığı var. 7,5 milyon Güney Afrikalı ise yeterli konuta erişimden yoksun. Dünyanın en büyük finans merkezlerinden biri olan Hong Kong’da yaklaşık 200 bin insan “tabut evler”de ya da çatı katlarında yaşıyor. Yaklaşık 5 milyon insanın evsiz olduğu Rusya’da sadece 2012/2013 yıllarında Saint Petersburg’da soğuktan donarak ölen evsiz sayısı 1024. Hindistan’da ise 78 milyon insanın evsiz olduğu tahmin ediliyor. (Geçtiğimiz aylarda Donald Trump’ın kızı Ivana Trump’ın Hindistan’a yapacağı ziyaret öncesinde ülkenin güneyindeki Haydarabad bölgesindeki evsizler sokaklardan toplatılarak rehabilitasyon merkezlerine kapatılmıştı. Şehrin “imajı” için Haydarabad polisi tarafından evsizlerin sokaklardan temizlendiği bölgede 7 Ocaka kadar sokaklarda dilenmek yasaklandı. Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ülkeler arasında yer alan, fakat yükselen yoksulluk oranının da bir o kadar yüksek olduğu Hindistan’da evsizler –egemenlere rahatsızlık vermemek için– sokaklarda dahi barınamıyor.) Ortadoğu’da, Afrika’da ve dünyanın birçok bölgesinde yaşanan savaşlarla, göçlerle, büyük felâketlerle birlikte bu rakamlar hızla büyüyor. Güncel araştırma ve çalışmaların yetersizliğinden ötürü istatistiklere yansımayan rakamları da dâhil edersek evsizlik, kapitalizmin insanlığın başına açtığı önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.
Mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi!
Akıl almaz çelişkilerle dolu kapitalist düzen için çanlar eskisinden daha gür bir sesle çalıyor. Kriz, savaş yoksulluk ve beraberinde gelen nice sorun, geniş kitleler nezdinde kapitalizmin kirli yüzünü örten perdeyi aralıyor. Öte yandan, tarihsel bir tıkanıklık içinde debelenen kapitalist sistem, çelişkiler arttıkça insanlığı daha derin acılara sürüklüyor. Bir yanda aşırı üretim, diğer yanda yoksul işçi ve emekçilerin payına düşen açlık ve kıtlık… Bir yanda bir avuç asalağın elinde yoğunlaşan zenginlik, diğer yanda milyarları dar boğaza sürükleyerek yaygınlaşan yokluk ve yoksulluk… Bir yanda yükselen rezidanslar, muktedirler için inşa edilen ihtişamlı saraylar, diğer yanda çatısı gökyüzü olan uçurumun ağzındaki milyonlar... Milyonlarca boş bina küflenip çürüyedururken yoksulları evsizliğe mahkûm eden, içindeki binalarla birlikte bir tekmil çürüyen bu düzenin çoktandır yıkılıp gitmesi gerekiyor.
Öte yandan dünyanın dört bir yanında evsizliğe çözüm arayan sivil toplum kuruluşlarının, mücadele örgütlerinin sayısı artıyor. 2010 yılında “Dünya Evsizler Günü” olarak ilan edilen her 10 Ekimde dünyadaki evsizlik sorununa dikkat çekiliyor, farkındalık yaratılmaya çalışılıyor, dayanışma ağları örülüyor. Ancak evsizlik gibi insanlığın başına örülen diğer bütün sorunların kaynağı olan kapitalist düzen ortadan kalkmadığı sürece sorunlara kalıcı çözümler üretilemez. Tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte küçük mülk sahiplerini mülksüzleştirerek sermayeyi merkezileştiren kapitalizm, işçi ve emekçi kitleleri yaşama, barınma, sağlık gibi en temel haklarından mahrum eden bir sistemdir. Kâr odaklı kapitalist ekonomik sistem altında işsizlik gibi evsizlik ve beraberindeki konut sorununu kronik bir sorun haline getiren kapitalist özel mülkiyet anlayışıdır. “… Marx’ın deyişiyle, şimdi mülksüzleştirilecek olan artık kendi hesabına çalışan küçük üretici değil, birçok işçiyi sömüren kapitalisttir. Vaktiyle küçük üreticileri mülksüzleştirerek büyük kapitalist olanların mülksüzleştirilmesinin zamanı gelmiştir. Kapitalist özel mülkiyetin ölüm çanları çalmaya başlar ve mülksüzleştirenler mülksüzleştirilirler. İşçi sınıfının tarihsel eylemi sayesinde üretim araçları toplum tarafından ortaklaşa mülk edinilir.”[3] Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması ve işçi sınıfının üretim araçlarına el koyarak üretimi insanlığın ihtiyaçları doğrultusunda planlanmasıyla, bugün sınırlı olarak karşılanan ya da büyük çoğunluk açısından karşılanamayan ihtiyaçlar karşılanabilecektir. Bu da ancak işçi sınıfının mülksüzleştirenleri mülksüzleştirecek proleter devrimiyle mümkün olacaktır.
[3] Elif Çağlı, Diyalektik Materyalizm Üzerine /3, marksist.com
link: Suna Akaltan, Evsizler Ordusu Büyüyor, 4 Ocak 2018, https://fa.marksist.net/node/6142
KHK’yla Taşeron İşçisine “Şartsız, Ayrımsız Kadro” Aldatmacası
Burjuva Düzenin Hizmetindeki Faşizm ve Naziler