2007 yılı toplu iş sözleşme süreci diğer yıllara oranla oldukça bol grev kararı alınan ve bu grev kararları nedeniyle gözünü sınıf mücadelesine dikenlerin heyecanlandığı bir dönem oldu. Hem kamu hem de özel sektör sözleşmelerinde anlaşma sağlanamayan konular benzer konulardı. Yürütülen görüşmelerde, sermaye sınıfının temsilcileri, ücretlerin aşağıya çekilmesi ya da dondurulmasının, çalışma koşullarının esnekleştirilmesinin ve işçilerin haklarını geriye götürecek diğer düzenlemelerin toplu sözleşmelerde yer almasını dayattılar.
Son birkaç dönemdir sermaye sınıfı özellikle kazanılmış hakları geri almaya dönük hamlelerini kararlılıkla sürdürüyor. Ücret artışları en iyi ihtimalle resmi enflasyona endekslenmiş durumda. Tekstil sektörü başta olmak üzere pek çok sektörde ise sıfır zam gibi daha pervasız saldırılarla işçilerin hakları gasp edilmeye ve kölelik koşulları dayatılmaya çalışılıyor. Toplu sözleşmelerde işçilerin kazanılmış ikramiye hakları geri alınmak isteniyor. İkramiye haklarını tamamen kaldıramayan patronlar, yeni işe giren işçilerin ikramiyelerini yarı yarıya indirmeyi pek çok toplu sözleşmede gerçekleştirmiş bulunuyor. Sendikacılar ise sermaye sınıfının bu saldırıları karşısında mücadeleyi örgütlemek yerine patronların rekabet şartlarını düşünüyor ve üyelerinin haklarından rahatça feragat ediyorlar. Bunun adı da “akıllı sendikacılık”, “sosyal diyalogcu sendikacılık”, “barışçı sendikacılık” vb. oluyor. Burjuva ideologlarından övgüler alan bu sendikal zihniyet, işçilerin örgütsüz olmalarından güç alarak, giderek yaygınlaşıyor.
Yine birkaç dönemdir gündeme getirilen esnek çalışma, fazla çalışma ücretlerinin düşürülmesi, fazla çalışma ücreti yerine izin kullanımı, deneme süresinin uzatılması gibi düzenlemeler, burjuvazinin ısrarcı olduğu konulardı. Daha iş yasası çıkmadan önce özel sektör sözleşmelerinde işçilere dayatılan esnek ve kuralsız çalışma maddeleri, bu yıl kamu sözleşmelerinde de en önde gelen saldırılardan biriydi. Kamu sözleşmelerindeki saldırılardan bir diğeriyse, kapsam dışı personelin genişletilmesiydi. Üyelerini imzaladığı toplu sözleşmeden yararlandırmamayı kabul eden sendikal anlayış, patronların “kapsam dışı personelin genişletilmesi” talebiyle, sendikasızlaştırma saldırısı ile karşı karşıya kalmış durumda. Sendikal örgütlenmeden kaçamayan patronlar, böylece, sendikaları toplu sözleşmeler aracılığıyla işlevsizleştirmek istiyorlar ve her geçen yıl bunu daha fazla başarıyorlar.
Geçtiğimiz seçimler sayesinde bu yılki kamu toplu sözleşmelerinde ücret protokolüne enflasyonun üzerinde imza atan Türk-İş, diğer konularda sendikaları devletle ve patronlarla baş başa bıraktı. İşçi sınıfının haklarına yönelik bu saldırılar karşısında uzun süre sessizliğini korudu ve bu saldırıları görmezden geldi. Ne zaman ki sendikalar yasal sürede anlaşma sağlayamadı ve grev kararları birer birer alınmaya başlandı, Türk-İş devreye girdi ve bu tıkanıklığı sözümona “çözmüş” oldu. Aynı şekilde Hava-İş sendikasının grev oylaması sürecinde yaşadığı baskılar karşısında da sessizliğini korudu. Greve evet mi hayır mı çıkacak merakıyla sürecin sonu beklendi. Oylamada evet çıkmasının ardından Türk-İş yönetimi, toplu sözleşmenin bir an önce ve masada bitmesi için çırpınmaya başladı. Hava-İş sendikasının Türk-İş’in aldığı zamdan daha fazlasını koparmasını hazmedemezdi. Çünkü aksi halde kitleler nezdinde yüksek sesle sorgulanmaya başlardı. Toplu sözleşmelerde sorunları bir bir çözmüş havalarında caka satan Türk-İş’in, yıllardır işçiler lehine en ufak bir kazanım elde edemediği, varolan hakları bile korumayı başaramadığı apaçık ortadadır.
Gündemde geniş yer tutan sözleşmelerden birisi de Harb-İş sendikasının imzalayacağı toplu sözleşmeydi. Harb-İş sendikası orduya ait çeşitli işletmelerde örgütlü olan bir sendikadır ve toplu sözleşmelerde askerlerin esnek ve kuralsız çalışma dayatmalarıyla karşı karşıya kalmıştır. Grev hakkı olmayan Harb-İş sendikası, Yüksek Hakem sürecinden önce oturma eylemleri ve basın açıklamaları örgütlemiş, fakat toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamamıştır. Birbirleriyle didişen AKP ve askerler, Harb-İş sendikasının toplu sözleşmesinde ortak tavır takınarak, işçilerin haklarına yönelik saldırılarda ne kadar kararlı olduklarını göstermişlerdir.
Haber-İş sendikasının Türk Telekom ile olan sözleşme süreci ve grev kararı alınması ise, özelleştirme sonrası ilk defa toplu sözleşme imzalanacak olması bakımından önemliydi. Özelleştirme arifesinde işçilere olumlu sinyaller veren patronlar, özelleştirme işlemlerini kazasız belasız atlatınca hemen saldırı planlarını hayata geçirmeye başladılar. Türk Telekom toplu sözleşmesinde anlaşma sağlanamayan maddeler de diğer toplu sözleşmelerdekilerle aynı: esnek çalışma, ikramiyelerin yarı yarıya azaltılması, kapsam dışı personelin genişletilmesi vb.
Bu yıl büyük işyerlerindeki toplu sözleşmelerin neredeyse hiçbiri grev kararı alınmadan imzalanamadı. Fakat alınan grev kararları yasal süreç nedeniyle alınması zorunlu olan kararlardı. Bilindiği gibi yasal süre içinde anlaşmaya varılamadığı takdirde grev kararı alınmaz ise o işyerinde sendikanın yetki belgesinin hükmü kalmamaktadır. Şurası bir gerçek ki, bir yandan grevi telaffuz bile etmek istemeyen, ama diğer yandan grev blöfü yapan samimiyetsiz sendika bürokratları, grevin işçiler arasında konuşulmasından bile oldukça rahatsız olurlar. Grev kararı alan hiçbir sendika, işyerlerinde toplu sözleşme mücadelesini örgütlemeye, işçileri bu sürece hazırlamaya, işyeri komiteleri ve grev fonları oluşturmaya dönük bir çalışma yapmadı. Bu nedenle, bürokratların kuru grev nutukları kimseyi heyecanlandırmamalı ve boş beklentilere sürüklememelidir. Grev, işçi sınıfının oldukça önemli bir silahıdır. İşçi sınıfının her anlamda örgütsüz olduğu ve mücadeleden uzak tutulduğu böylesi dönemlerde grevi blöf olarak kullanmak grev silahının olsa olsa içini boşaltmaya hizmet edebilir.
İşçi sınıfı mücadelesinin içinde bulunduğu geri durum ve sendikalara hâkim olan sınıf uzlaşmacı ve işbirlikçi anlayış, toplu sözleşme mücadelelerinde satışları ve ihanetleri beraberinde getiriyor. Fakat bu değiştirilemeyecek bir durum değildir. İşçiler, toplu sözleşme süreçlerinde başından sonuna kadar karar sahibi olduklarında süreç kaçınılmaz olarak değişecektir. Toplu sözleşmeler işçi sınıfının patronlar sınıfına karşı mücadelesinde önemli bir mücadele aracı olarak değerlendirilmeyip sadece birtakım hakları iyileştirme müzakereleri olarak görüldüğü takdirde kazanımlar elde etmek de, korumak da mümkün olamaz. Toplu sözleşmelerde kazanım elde etmek için ve varolan kazanımları korumak için, işçiler, ilk örgütlenme deneyimlerinde yaşadıkları cesaret, inanç ve kararlılıkla mücadeleye atılmalıdırlar. Toplu sözleşmelerde her türlü talep militanca savunulmalıdır.
Sendikasız tüm işçiler, sendikal haklarına kavuşmak ve sendikaları işçi sınıfının devrimci mücadelesinin alanlarına dönüştürmek için çaba sarf etmeli, örgütlü mücadeleye katılmalıdırlar. Şubeler düzeyinde mücadeleci yöneticiler, temsilciler, sınıf mücadelesinin bayrağını yükseltmek için maksimum çabayı sarf etmelidir. Sendikalarda uzlaşmacı-işbirlikçi sendikal anlayışa karşı militan sınıf sendikacılığının bayrağı yükseltilmelidir. Toplu sözleşmeler, sendika bürokrasisinin eline bırakılırsa teslimiyete, işçilerin mücadelesiyle ise kazanıma dönüşecektir. Ve elde edilen her kazanım, işçi sınıfının patronlar sınıfına ve kapitalist sisteme karşı mücadelesini yükselten bir basamak olacaktır.
İşçilerin, burjuvazinin dayattığı sefalet ücretlerine, azgın sömürü koşullarına ve saldırılara karşı örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Bu örgütlülük ve mücadele kuşkusuz sendikal alanla sınırlı olamaz. Sadece sendikal mücadeleye kafa yorup, onu yeterli görüp, devrimci siyasal mücadeleden geri durduğu sürece kaybeden hep işçi sınıfı olacaktır. En iyi koşullarda imzalansa bile, hiçbir toplu sözleşme maddesi işçilere gerçek kurtuluşu ve insanca yaşamı getiremez. Böylesi bir yaşama kavuşabilmek için, öncelikle, işçileri bataklığında boğan kapitalist sistemi yıkmak gerekiyor.
link: Çiğdem Kozlu, Grev Blöf Değil Mücadele Silahıdır!, 4 Ekim 2007, https://fa.marksist.net/node/7221
Kemalizmin Altı Oku ve Gerçekler
Endonezya’da 1965 Darbesi