20 Temmuzda, Zaho’daki turizm beldesi Perex köyüne gelenlerin top atışına tutulması sonucunda 3’ü çocuk 9 Iraklı hayatını kaybetti, onlarcası yaralandı. Saldırının yapıldığı yer, değişik bölgelerden gelen çok sayıda insanın bulunduğu bir gezi ve piknik alanıydı; ölenlerin tamamıysa güney bölgelerinden gelen Iraklı Araplardı. Yıllardır izlenen savaş politikalarının yol açtığı bu vahim olay ciddi tepkilerle karşılandı. Bölgedeki operasyonlarının yol açtığı bu sonuçtan Türkiye’yi sorumlu tutarak kınayan Irak yönetimi, Irak’ın egemenliğine ve vatandaşlarının güvenliğine yönelik ihlallerin durdurulması çağrısı yaptı. Arap Birliği de bu kınamaya katıldığını ve Türkiye’nin Arap ülkelerinin topraklarında askeri operasyon düzenlemekten geri durması gerektiğini belirten bir açıklama yayınladı. Bu suçlamalar karşısında Türkiye’den gelen resmi açıklamalardaysa bu saldırının TSK tarafından yapılmadığı iddia edildi.
Zaho’da yaşanan katliam HDP’nin pek çok kentte düzenlediği basın açıklamalarıyla da protesto edildi ve Irak halkına başsağlığı dileklerinde bulunuldu. İstanbul İl Örgütünün düzenlediği basın açıklamasında, “Çatışma ve savaş girdabında boğulan halkların ölüm, katliam, yoksulluk ve sürekli çatışma iklimine mahkûm edildikleri bu politik iklimi reddediyoruz” denildi. Bu katliamın sorumlularının sadece günümüz iktidarı olmadığı, Ortadoğu halkları üzerinde pazarlıklar ve anlaşmalar yapan küresel kapitalist-emperyalist devletler, kendi çıkarları için sömürgeci politikalara alan açan bölgesel güçler ve katliamlar karşısında sessizliğe gömülen tüm siyasi çevrelerin de bundan sorumlu olduğu dile getirildi. Açıklamada şu hususlar öne çıktı:
“Sadece geçmişle değil, bugün yaşananlarla da yüzleşmek zamanıdır. Hakikatleri ortaya çıkarmadan, sorumluları yargılanmadan, topyekun bir yüzleşmeye girmeden süreç iyileşemeyecek, kalıcı, adil ve onarıcı bir barış ve toplumsal huzur sağlanamayacaktır.
“Türkiye halkları, demokrasi ve barış güçleri bölgede halkların birlikte yaşamı ve barışı için kararlı bir şekilde mücadeleyi sürdürecektir. Aynen bugün devletin hiçbir yasa tanımadan uyguladığı saldırılar karşısında susmadığımız gibi bu gelişmelere de susmayacağız.
“Zaho katliamının gösterdiği gerçek çıplaktır. Savaş ve çatışma, işgal ve yayılmacılık bölge halklarının bir arada yaşamını dinamitliyor ve topyekun yoksulluk ve yoksunluğa mahkum ediyor. Türkiye’de AKP-MHP iktidarının dayandığı inkârcılık ve yayılmacılık fikri büyük tehlikelerin, büyük düşmanlıkların, büyük yoksullukların yaşanacağı bir gelecek dışında sonuç üretmeyecektir. …Demokrasi ve barış fikrine dayalı gelecek ülkenin ve bölgenin tüm halkları için tek seçenektir.”
Irak Kürdistanı’ndaki askeri operasyonlarını Kürt yönetiminden ve Irak yönetiminden mırın kırın düzeyini aşan sesler çıkmaması nedeniyle kolaylıkla devam ettiren Türkiye, şimdiye kadar çok sayıda Kürt sivil hayatını kaybetmesine rağmen bu kadar büyük bir tepkiyle karşılaşmamıştı. Bu kez başta Irak yönetimi olmak üzere çeşitli bölge ülkelerinden daha sert bir tepkinin gelmesinin nedeni kuşkusuz hayatını kaybedenlerin Arap olmalarıdır. Irak parlamentosunda çok sayıda milletvekilinin TC’nin savaş suçu işlediğini belirten bir bildiri yayınlamaları, Bağdat’ta Türkiye Büyükelçiliğinin ve vize merkezlerinin önünde gösteriler yapılması ve protesto gösterilerinin pek çok bölgeye yayılması, bu kez sessizlikle geçiştirilerek bu katliamın üstünün örtülemeyeceğini göstermektedir.
Bir gün önce Astana görüşmeleri kapsamında Tahran’da gerçekleştirilen üçlü zirvede Rusya ve İran’dan almaya çalıştığı onayı alamayan Erdoğan, bilindiği gibi Biden’dan da istediği yeşil ışığı görememişti. Tam da Suriye’ye askeri operasyonu meşrulaştırarak ABD ve Rusya’dan izin koparmaya çalıştığı günlerde gerçekleşen bu katliamın iktidarın elini zora soktuğu açıktır. Üstelik 21 Temmuzda Suriye askerleri Türk ordusunun girmeyi planladığı Tel Rıfat, Menbiç, Kobane gibi Kürt bölgelerine yerleşmeye başlamış ve helikopterlerle devriye gezen Rusya bunu havadan görüntülerle servis etmiştir. SDG’yle koordinasyon halinde atılan bu adımla, Türkiye’ye “girersen sadece YPG’yle değil Suriye ordusuyla da savaşmak zorunda kalacaksın” mesajı güçlü bir şekilde verilmektedir. Elbette tüm bunlar önümüzdeki dönemde siyasi iktidarın tabandaki erimeyi durdurmak ve burjuva muhalefetin sesini kesmek hedefiyle askeri gerilimi tırmandırması ve kimi saldırılar gerçekleştirmesi olasılığını dışlamamaktadır; ancak onun açısından bunun maliyetlerinin giderek çok daha ağır hale geldiği de açıktır. Sıkışan baskıcı rejimlerin iç ve dış savaşı körükleyerek bekanın yolunu burada aramalarının çok sayıda tarihsel örneği mevcuttur, fakat tarih bu planların hiçbirinin onları kurtaramadığını da göstermektedir.
Türkiye egemenleri Kürt halkının demokratik taleplerini karşılamak yerine zorla bastırmaya çalışma yoluna gitmektedirler. Sadece Türkiye halklarını değil tüm bölgeyi ateş hattı haline getiren bu savaş politikasının, oluk oluk kan dökülmeye devam edilmesinin yanı sıra emekçilerin milliyetçi temellerde birbirine düşürülerek egemenlerin ardında saf tutmalarının sağlanması gibi yıkıcı bir sonucu da bulunmaktadır. Onyıllardır yürütülen şoven propaganda, Türk emekçilerin burjuva iktidarların saldırılarına boyun eğmelerinde de çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu yüzden Kürt sorununun demokratik yollardan çözülmesi, barışın derhal sağlanması, sadece Kürt halkının değil bir bütün olarak Türkiye işçi sınıfının ve emekçilerinin acil talebi ve mücadele konusu olmalıdır.
link: Marksist Tutum, Zaho Katliamına Tepkiler Büyüyor, 23 Temmuz 2022, https://fa.marksist.net/node/7707
Suruç’ta Katledilen Barış Karanfilleri Katliamın 7. Yılında Anıldı
Demokrasinin Kalesi “Orta Sınıf” mıdır?