AB’nin saldırılarına işçi sınıfından yanıt: mücadele!
AB Parlamentosu, hazırladığı yasa tasarısı “Port Package II” ile AB limanlarının rekabete açılabilmesi için düzenleme yapmayı hedefliyor. Bu kararname limanlarda yükleme ve boşaltma işlemlerinin liman işçileri tarafından değil gemi personeli tarafından yapılmasını içeriyor. Liman işçilerinin işten çıkarılmasının, düşük ücretlerle güvencesiz çalıştırılmalarının ve taşeronlaşmanın önünü açacak bu yasa tasarısı üzerine, tüm Avrupa’da liman işçileri Avrupa Taşımacılık İşçileri Sendikasının (ETF) çağrısıyla harekete geçti. İşyerleri olan limanlarda grev, sokaklarda protesto gösterileri düzenlediler. 11 Ocak tarihinde 50 bin liman işçisinin greviyle başlayan eylemler AB’nin hatırı sayılır ülkelerinde limanları kilitledi. Yükleme-boşaltma işlemleri yapılmadı ve yükleme için gelen araçlar limanlara sokulmadı. Greve Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Finlandiya liman işçilerinin yanı sıra Danimarka, Yunanistan, Portekiz ve İsveç liman işçileri de katıldılar.
Yasal düzenlemeye ilişkin raporun tartışılacağı gün olan 16 Ocakta Avrupa’nın dört bir yanından gelen liman işçileri Fransa’nın Strasbourg kentinde, AB Parlamentosu (AP) binasının önünde kararlılıklarını göstererek eylem yaptılar. Tasarının geri çekilmesi talebini yükselttiler. Polis her ülkede sıkça rastlandığı üzere işçilere göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla saldırırken, liman işçileri bu saldırıya militanca cevap verdi. Polisle çatışmaktan kaçmayan işçiler, parlamento binasının camlarını taşlayarak parlamenterlere sokağın sesini duyurmaya çalıştılar. Bu eylemde 13 işçi gözaltına alındı ama liman işçileri kararlı eylemlilikleri ile yasanın kabul edilmesini engellediler.
AP’de yapılan oylama sonucu yasa tasarısı yine kabul edilmedi. İki yıl önce de bu yönde bir düzenleme yapılması gündeme gelmiş ama liman işçilerinin kararlı eylemlerinin yarattığı basınç sonucu parlamentoda anlaşma sağlanamayarak tasarı rafa kaldırılmıştı.
AB parlamentosu limanlara ilişkin düzenlemeyi şimdilik rafa kaldırsa da önümüzdeki süreçte tekrar gündeme getirecektir. Avrupa işçi sınıfı o zaman sadece liman işçileri olarak değil, diğer ülkelerden ve tüm sektörlerden işçilerle tam bir dayanışma ve örgütlülük içinde mücadele verdiği takdirde bu tür saldırıları püskürtebilecektir.
AB’nin Avrupa işçi sınıfına yönelik saldırıları, kapitalizmin saldırılarını sadece gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelere saldırısı olarak göstermeye çalışanlara bir kez daha şunu gösteriyor ki, sermaye dünyanın her yerinde işçi sınıfına ulus farkı gözetmeksizin saldırmaktadır. İşçi sınıfı sermayenin saldırılarına karşı bir bütün olarak mücadeleyi yükseltmedikçe saldırı paketlerinin arkası kesilmeyecektir. İşçi sınıfının kurtuluşu, kapitalist sistemi ortadan kaldırmaktan ve sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmaktan geçiyor.
Şili’de bakır işçilerinin taleplerine tahammül yok!
Yeryüzünün en zengin bakır yataklarına sahip ülkesi Şili’de, dünyanın en büyük bakır işletmesi olan Coldelco’nun 28 bin sözleşmeli işçisi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ikramiyelerinin arttırılması taleplerinin hükümet tarafından dikkate alınmaması üzerine greve çıktı. 2005 yılı kârı 5,3 milyar dolar olan Coldelco (bir devlet işletmesi), sıra işçi ücretlerine gelince müflis bir kapitalist rolüne soyunarak bu talepleri gerçekleştiremeyeceğini açıklamıştı. İşçiler sayesinde kârlarına kâr katan Coldelco’da 15 bin işçi sendikalı ve “kadrolu” olarak çalışırken, 28 bin işçi sözleşmeli olarak çalışıyor. Sözleşmeliler kadroluların aldıklarının yarısından daha az ücret alıyorlar.
Sadece sözleşmeli işçilerin katıldıkları grev 4 Ocakta başladı ve hemen ardından bazı grevci işçiler kolluk güçleri tarafından gözaltına alındı. Gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılması talebiyle karakola yürüyen ve eylem yapan işçilere polisin saldırması üzerine, işçilerle polis arasında çatışma yaşandı. Bu çatışmada yaralananların sayısı az olmakla beraber yaklaşık 40 işçi daha gözaltına alındı.
Grevin ilerleyen günlerinde hükümet işçilere ek ikramiye ödememe kararında ısrar etse de çalışma koşullarının düzeltileceğini duyurdu. Bunun ardından sendika 17. gününde grevi sona erdirdiğini, fakat greve katılan işçilerden işten atılanlar olursa grevin yeniden başlatılacağını açıkladı.
Coldelco örneğinde görüldüğü gibi, dünya devi olmalarına rağmen kapitalist işletmeler, ister devlet kuruluşu olsunlar ister özel, işçileri yoğun sömürü koşullarında, düşük ücretlerle ve alabildiğine bölerek çalıştırmaya devam ederler. İşçilerin gündelik mücadelesinde bile kazanım elde edilebilmesi işçilerin çalıştıkları şirketlerin sermayesinin büyümesiyle değil, işçilerin örgütlenmesi ve mücadele etmesiyle mümkündür.
İran Vahid işçilerinden destek çağrısı
Geçtiğimiz Aralık ayında Vahid otobüs şirketine bağlı olarak çalışan Tahran belediye şoförleri bağımsız bir sendikada örgütlenerek mücadele etmek istemişler ve hükümetin yoğun baskılarıyla karşı karşıya kalmışlardı. Binlerce otobüs şoförünün katıldığı grevin ardından sendika yöneticileri gözaltına alınmış, sendikanın banka hesaplarına el konulmuştu. Tutuklanarak hücreye atılan sendika lideri Mansur Osanlu, avukatıyla dahi görüştürülmüyor.
İran hükümetinin Vahid işçilerine yönelik saldırıları artarak devam ediyor. Hükümet, Vahid işçilerini rejim karşıtlığıyla suçlamayı ısrarla sürdürüyor. İran hükümeti, işçilerin örgütlenmek istedikleri sendikayı yasadışı sayıyor. İşçilerin greve çıkmaları ise İran İslam Cumhuriyeti yasalarına göre başlı başına bir suç teşkil ediyor.
17 bin Vahid işçisi, gözaltında tutulan Osanlu’nun serbest bırakılması için 28 Ocakta greve çıkacaklarını açıkladılar. Grevden önceki gece, gerici İran rejimine ait kolluk güçleri işçilerin evlerini basarak çocuklar da dahil olmak üzere pek çok kişiyi gözaltına aldılar ve ertesi gün vahşi bir biçimde grevci işçilere saldırdılar. Bu saldırının üzerine Vahid Otobüs Şirketi Sendikasının tüm dünya işçilerini İranlı kardeşlerine destek vermeye ve saldırıyı kınamaya çağıran açıklamasında şunlar belirtiliyor:
“Önceki gece evlerimize saldırdılar. Küçük çocuklarımızı bile cezaevine koydular. Çok sayıda kişiyi tutukladılar. Tam rakamı hâlâ bilmiyoruz ancak kesinlikle yüzlerce kişi tutuklandı. Bazı yoldaşlarımızı döverek ve tehdit ederek otobüslerini sürmeye zorladılar. Grevimizi ezmek için askeri kuvvetlerden şoförlerin yardımını aldılar ve binlerce polisi ve güvenlik görevlisini –üniformalı ve sivil– şiddetle üstümüze saldırttılar. İçinde bulunduğumuz durum budur.
Grev ne içindi? Sebepsiz yere ve tehdit edilerek cezaevine atılan Osanlu’nun ve sendikanın diğer liderlerinin serbest bırakılması içindi. Toplu sözleşmenin uygulanması, sendikanın tanınması, ücret artışı vs. içindi. Bu talepler yüzünden otobüs işçilerine böyle vahşi ve geniş çaplı bir savaş başlatmış olduklarına inanabiliyor musunuz?
İslam Cumhuriyeti’nin yaptığı budur ve daha büyük kararlılık ve birlik içinde mücadelemize devam etmemiz dışında seçeneğimiz yok. Dünyanın her tarafındaki siz yoldaşlarımızdan, işçi arkadaşlarımızdan, sendikaları ve örgütleri olan sizlerden İran devletinin bu eylemini mahkûm etmenizi istiyoruz. Bütün tutukluların derhal ve koşulsuz serbest bırakılması, sendikamızın tanınması ve taleplerimizin karşılanması çağrısında bulunacağınıza inanıyoruz. Grevimize yapılan saldırıyı mahkûm edeceğinizi ve grev gözcü hatlarına hücum edenlerin kovuşturulması ve cezalandırılması talebinde bulunacağınızı umuyoruz.
Bu vesile ile mücadelemizi destekleyen bütün sendikalara ve kurumlara teşekkür ediyoruz. Önümüzde zorlu ve uzun bir mücadele var ve sizleri desteğinizi sürdürmeye çağırıyoruz.”
Nürnberg’de AEG işçileri süresiz grev dedi!
AEG yönetimi Almanya’nın Nürnberg şehrindeki fabrikayı kapatarak, üretimi, işgücünün daha ucuz olduğu İtalya ve Polonya’ya kaydırmayı planlıyor. Eğer bu plan gerçekleşirse fabrika iki yıl içinde kapanacak ve 1750 işçi işsiz kalacak. AEG daha önce de İspanya fabrikasını kapatmış, İtalya ve İsveç’te ise kitlesel işçi çıkarmalara gitmişti. AEG işçileri, fabrikalarının kapatılma kararına karşı Ekim ayında Avrupa çapında 24 saatlik grev yapmışlardı. IG Metal sendikası işverenle sürdürdüğü görüşmelerde, işçilere ödenecek tazminatın yükseltilmesi ve iş güvencesi talebini ileri sürüyordu. Görüşmelerde herhangi bir anlaşmaya varılamaması üzerine Nürnberg işçileri, işyerinde yaptıkları grev oylaması sonucunda süresiz grev kararı aldılar. 20 Ocakta işçilerin tümü greve çıkarak fabrikanın kapatılmaması talebini yükselttiler. Sendikanın genel tavrı ise, işvereni kapatılma durumunda biraz daha yüksek ikramiyelere razı ederek durumu geçiştirmek yönünde.
Sermayenin işgücünün daha ucuz olduğu ülkelere gitme eğilimi kapitalist sistemin doğasından kaynaklanıyor, daha fazla kâr elde etmek ve daha fazla büyümek. Gittiği her ülkede işçi sınıfını sömürerek büyüyen sermaye, ayrıldığı ülkelerde binlerce işçiyi işsiz bırakarak dünya turunu sürdürür. Kapitalist sistem var olduğu sürece işçiler her ülkede aynı tabloyla karşı karşıya kalacaklar. Ve kapitalist sistemi ortadan kaldırmak işçi sınıfının gündemine girmediği sürece, kapitalizmin diğer tüm belâlarıyla birlikte işsizlik de kâbus olmaya devam edecektir.
Sağlıkçılar eylemlerine devam ediyor!
Burjuva devletin sağlık hizmetlerinden el çekmesi ve bu alana bireysel sermayenin yatırım yapması, çalışma koşullarının daha da kötüleşmesini, ücretlerin düşürülmesini, iş güvencesi olmadan çalıştırılmayı da beraberinde getirdi. Kapitalistler için kârlı hale gelen sağlık alanında yaşanan yoğun rekabet, sağlık çalışanlarının yaşam koşullarını daha da geriye götürüyor. Sağlık alanında görmeye alıştığımız hemşire, hastabakıcı, teknisyen eylemlerine artık doktorlar da aktif olarak katılmaya başladı.
Nikaragua’da 25 bin üyesi olan Sağlık İşçileri Federasyonuna bağlı işçiler, ücretlerinin %100 arttırılması, daha iyi çalışma koşulları sağlanması ve insanlara kaliteli sağlık hizmeti verilmesi talebiyle Kasım ayında grev yapmışlardı. Hükümet ise greve katılan 3 binden fazla doktorun eylemlerinin yasadışı olduğunu ilan etmiş ve eyleme öncülük eden doktorların işten çıkarılmalarını istemişti. Talepleri karşılanmayan doktorlar Ocak ayında bu kez acil servis hizmetlerini de durdurdular. 300-400 dolar civarında ücret alan doktorlar, ücretlerinin %70 arttırılmaması halinde sağlık hizmeti üretmeyeceklerini açıkladılar.
Almanya’da ise doktorlar daha iyi çalışma koşulları ve ücretlerinin yükseltilmesi için muayenehanelerini kapatma eylemi başlattılar. Almanya’da büyük eylemlere hazırlanan doktor ve diğer sağlık çalışanları aynı zamanda hükümetin sağlık politikasını da eleştiriyorlar. Bazı kentlerde bölgesel protesto gösterileri yapan doktorlar önümüzdeki süreçte eylemlerini yaygınlaştıracaklarını ve kitleselleştireceklerini açıkladılar.
El Salvador’da da kamu hastanelerinde sağlıkçılar 11 Ocakta ülke genelinde greve çıktılar. Talepleri daha önceden kendilerine vaat edilen ücret artışının yapılmasıydı. Başkentte başlayan grevin yayılması ve büyümesi hedefleniyor. Sağlıkçılar, acil servisler ve randevusu daha önceden belirlenmiş ameliyatlar haricinde hizmet vermeyeceklerini açıkladılar. 2001-2002 yıllarında sağlık çalışanları hükümetin sağlıkta özelleştirme programına karşı toplumsal tepkiyi örgütlemiş, yapılan eylemlerle özelleştirme programını durdurmayı başarmışlardı.
Kapitalist sistem her sektörden işçileri açlığa, yoksulluğa itiyor. Daha önce ayrıcalıklara sahip olan meslek grupları içinde yer alan doktorlar da bir yandan daha fazla işçileşiyor bir yandan da işçi sınıfının ortalama çalışma koşullarına giderek daha fazla yaklaşıyorlar.
Kapitalizm herkese şu gerçekliği dayatıyor: iki sınıf var, burjuvazi ve proletarya. Bu gerçek ne kadar net kavranırsa, sınıf mücadelesi de o kadar keskinleşecek ve yükselecektir.
link: Marksist Tutum, İşçi Hareketinden: Ocak 2006, 7 Şubat 2006, https://fa.marksist.net/node/848
Cevahir işçilerine karşı faşist çeteler işbaşında
Petrol-İş’te Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı Tartışıldı