

İtalyan yazar Ignazio Silone, Fontamara romanıyla faşizmin “sıradan insanlar” için ne demek olduğunun ve olağanüstü koşulların insanlarda nasıl dönüşümleri tetiklediğinin gerçekçi bir portresini çizer. Mussolini İtalya’sında geçen bu roman Fontamara isimli küçük bir köyü ve köylülerin başından geçenleri anlatır. Güney İtalya’da, Abruz dağlarının eteklerinde bir köydür burası. Yazara ilham olan kendi doğup büyüdüğü Pescina köyüdür. Romanın önsözünde bu köyü şöyle anlatır yazar: “Ömrümün ilk yirmi senesini Fontamara’da geçirdim. Bunun hakkında da söylenecek fazla bir söz yok. Yirmi sene aynı gök, aynı toprak, aynı yemek, aynı sefalet... Atalardan dedelere, dedelerden babalara, babalardan çocuklara geçip gelen bir sefalet...” Fontamara’da yaşayan insanlar sıradan, basit, hatta cahil denebilecek insanlardır. Tüm zamanlarını geçimlerini sağlamak için çalışmakla geçirirler. Gerek köyün kente uzaklığı gerekse eğitimsizlik ve bilgisizlik yüzünden ülkede olup bitenlerin tümüyle dışında kalmıştır Fontamara.
Bu sırada İtalya’da ne olmaktadır? 1922’de başbakan olan Mussolini, adım adım faşist diktatörlüğünü ilan etmiş ve pekiştirmiştir. Birkaç yıl içinde tüm siyasi partiler, sendikalar kapatılmış, paramiliter gruplar ülkenin dört bir yanına yayılmış, sosyalist hareket ve işçi hareketi bastırılmıştır. 1929 yılında, Fontamara sıradan hayatına devam eder ancak bu hep böyle gitmeyecektir. Faşist rejim, kendi halinde bir yaşam süren Fontamara’nın da kapısına dayanır bir gün. Önce elektrikler kesilir, sonra suları ellerinden alınır. Yeryüzünde toprakla su var olduğundan beri onların tarla ve bahçelerini sulayan, köyün tek zenginliği olan derenin yönü ters çevrilerek su büyük toprak sahiplerinin arazilerine yönlendirilir. Daha sonra devlet kararlarıyla tarım işçilerinin gündelikleri de azaltılır. Sürekli artan ve yenileri eklenen vergiler omuzlarında büyük bir yük olur. Zaten kıt kanaat geçinmekte olan köylülerin işi daha da zorlaşır.
Tüm İtalya’da ekonomik kriz ve darboğaz koşullarına, emekçilerin yoksullaştırılmasına karşı tepkiler sürmektedir. Rejim işçi ve emekçilerin, sosyalistlerin sesini bastırmak ve onları susturmak için çeşitli faaliyetlere girişir. Bu süreçte köylülerle birtakım polemikler yaşayan milis yüzbaşısı, yüksek devlet makamlarına Fontamara’nın rejime düşman olduğuna dair bir rapor verir. Bunun üzerine yüksek makamlar Fontamara ile ilgili tedbir kararları verirler. Birincisi, gece sokağa çıkma yasağıdır. Akşam duasından sonra her köylü evde olacak ve şafak sökmeden evden dışarı çıkılmayacaktır. İkincisi, bütün umumi yerlere bir uyarı levhası asılmasıdır: “ln questo locale é proibito discutere di politica.” Yani, “Burada siyaset hakkında münakaşa etmek yasaktır.” Oysa Fontamara’da kimse siyasetin ne olduğunu bilmez söylediklerine göre. Onlar yalnızca fiyatlardan, gündeliklerden, vergilerden, kanunlardan bahsederler! Memur durumu açıklar: “Ha işte, Şarbay’ın emrine göre bundan sonra asıl bunlardan bahsetmeyeceksiniz! Bu yalnız sizin için çıkmış bir emir değil, bu emir bütün İtalya için çıktı. Umumi yerlerde artık hiç kimse vergilerden, maaşlardan, fiyatlardan, kanunlardan bahsetmeyecek!” Köylülerden biri olan Berardo sözün sonunu getiriverir: “Yani artık hiç kimse düşünmeyecek!”
En isabetli sözü söyler kahramanımız Berardo. Faşist rejimin istediği tam da budur; kimse düşünmeyecek, sorgulamayacak, bir araya gelip düzeni bozmaya çalışmayacak! Berardo Viola, Fontamara’daki herkes kadar sıradan, yalnızca biraz daha öfkeli biridir. Babayiğit yapısı nedeniyle köyün gençleri de onu örnek olarak görürler. Kendisinin toprağı olmadığı için birçok sorun karşısında da ilgisizdir. Yalnızca kendi yaşamıyla ilgilenir. Ona göre patronlarla ya da yöneticilerle uzlaşmanın bir yolu yoktur, dolayısıyla bir şey değiştirilemez, herkes kendi hayatına bakmalıdır. Olağanüstü durumların kişilerde dönüşümler yarattığı bilinen bir hakikattir. Berardo da olduğu gibi kalamayacak, yaşananların etkisiyle değişecektir.
Fontamara tarihinin en kara günlerinden birini yaşar. Köyün erkeklerinin tarlalarda çalışmakta olduğu bir vakitte faşist rejimin onlarca milisi kamyonlarla Fontamara’ya gelir. Köyü yerle bir eder, kadınlara tecavüz ederler. Kadınlar şok ve korku içindeyken erkekler gelir. Milisler Fontamara’nın erkeklerini bir meydana toplayıp tek bir soruyla sorguya çekerler onları: “Kim yaşasın?” Faşistlerin duymak istedikleri cevap bellidir: “Yaşasın Mussolini!” Fontamaralılar her şeyden o kadar habersizlerdir ki bu soruya verecek doğru cevabı bulamazlar bir türlü. Kimisi “Meryem Ana yaşasın” diyerek cevap verir bu soruya, kimisi “ekmekle şarap yaşasın” diyerek. Bunlar faşistlerin defterine “serkeş, serseri, hileci” olarak kaydedilir. Berardo Viola’yı örnek alan gençler bu soruya “kahrolsun hırsızlar”, “kahrolsun vergiler”, “kahrolsun bankalar” gibi cevaplar verirler. İsimlerinin yanına faşist rejimin haklarındaki kanaati yazılır hemen: “Anarşist”, “sosyalist”, “komünist”! Bugüne kadar bu kelimeleri asla duymamış, hâlâ ne olup bittiğini bile anlamamış Fontamaralılar rejim düşmanı olarak işaretlenirler. Evet, onlar bu rejime düşmandır ama daha adını koyamadan, ne olduğunun farkında olmadan. Ekmeklerini çalan, zenginleri daha da zenginleştirirken kendilerini yoksullaştıran, kadınlarına tecavüz eden bu rejime karşı içlerinden doğal bir tepki üretirler.
Tüm bu olan bitenlere karşı bir kayıtsızlık kaplar Berardo’yu. Yapılacak bir şey yoktur... Civar köylerde isyanlar çıkar, yakın arkadaşlarından biri bu zulme dayanamayarak intihar eder; yine de yapılacak bir şey yoktur. Berardo bu köyde daha fazla duramayacağına karar verir. Şehre gidecek, çok çalışacak, para biriktirip sevdiğiyle evlenecektir. Tümüyle kayıtsız ve bencilce duygularla, yanına katılan Fontamaralı başka bir delikanlıyla birlikte şehre gider. Ancak iş bulmak o kadar kolay değildir. Fontamaralıların sicili faşist rejim nezdinde pek parlak değildir. “Milli bakımdan güvenilmez” yazılı vesikalarıyla bir türlü iş bulamazlar.
Şehirde bir lokantada yemek yerken yanlarına bir yabancı gelir. Etrafta bir hareketlilik vardır, askerler her köşede arama yaparlar. Berardo yabancıya neler olup bittiğini sorduğunda şu cevabı alır: “Bilinmeyen büyük adamı arıyorlar!” “Sulmona’da, Prezza’da, Avezzano’da, daha başka yerlerde… Nerede kendini gösterirse, köylüler ayaklanıyorlar… Nerede köylüler ayaklanırsa, o da orada…” Burada bulunan yayın dolu bir paket nedeniyle Berardo, Fontamaralı delikanlı ve yabancı tutuklanırlar. Gözaltında bulundukları sürede yabancı, İtalya’ya yayılan isyanlardan, faşizme karşı mücadele etmekten, birlik olmaktan söz eder Berardo’ya. Büyük bir merak ve hevesle dinler Berardo yabancıyı; anlattıkları bugüne kadar düşündüklerinden ne kadar farklıdır! Gece boyu dinlediklerinden çok etkilenir ve adeta içsel bir dönüşüm yaşar Berardo. Polislerin aradıkları “bilinmeyen büyük adam”ın, ona gerçekleri anlatan ve insanların birliğini sağlamak için koşturan bu yabancı olduğunu anlamıştır. Bu Avezzanolu delikanlı serbest kalmalı ve Fontamara’ya ulaşmalı, birlik olmak gerektiğini onlara ve herkese anlatmalıdır. Hemen komiserle konuşmak istediğini söyler ve ona der ki: “İstasyon yanındaki meyhanede bulunan, yasak kâğıtlarla dolu paket benimdi... Beyannameleri, köylülere dağıtmak için, ben bastırdım… Bilinmeyen büyük adam benim!..”
İtiraf üzerine Avezzanolu delikanlı serbest bırakılır, Fontamaralılar hapiste tutulur ve sorguya çekilir. Daha önce bencil, yalnızca kendisini düşünen, kendini sorunların dışında tutan Berardo değişmiştir. Tüm benliğini birlik olmak fikri sarmıştır. “Onu ele verirsem Fontamara dünyanın sonuna kadar lanete uğrar... Onu ele verirsem, bir daha böyle bir fırsatın ele geçmesi için yüz sene ister... Ben, kendi uğrunda değil, başkaları uğrunda ölen ilk köylü olacağım... Köylülerin birliği için...” Yanındaki delikanlıya şunları söyler: “Ben ölürsem bu kelimeyi Fontamara’ya sen götürmelisin: Birlik... Bu sözü herkese dağıtmalısın...” Bunlar Berardo’nun son sözleridir. Günler sonra işkencede öldürürler Berardo’yu.
Bu sırada Avezzanolu delikanlı Fontamara’ya ulaşmış, Berardo’ya anlattıklarını diğerlerine de anlatmıştır. Fontamaralılar bir gazete çıkarmak, tüm yaşananları anlatmak ve faşist rejimi deşifre etmek isterler. Gazetenin isminin ne olacağı uzun süre tartışılır. Önce şaşkınlıkla karşılanan şu öneri kabul edilir en sonunda: “Ne yapmalı?” Gazetenin ilk makalesi de “Berardo Viola’yı Öldürdüler, Ne yapmalı?” olacaktır. Bu soru o kadar mühimdir ki hep tekrarlanmak zorundadır. Fontamaralıların ilk çıkan gazetelerini dağıttıkları gün faşistler köye baskın yaparlar, neredeyse bütün köylüler öldürülür. Şu satırlarla bitirir romanı yazar: “Bu kadar sıkıntıdan, bu kadar dövüşten, bu kadar gözyaşından, bu kadar yaralardan, bu kadar kinden, bu kadar ümitsizlikten sonra: Ne yapmalı?”
Fontamara, faşizmin emekçi halklar için ne demek olduğunu çok sade bir şekilde anlatıyor ve oldukça hayati bir soruyla bitiyor: Ne yapmalı? Kitapta “bilinmeyen büyük adam” diye bahsedilen genç devrimci gerçekte yalnız değildir. Faşizme karşı mücadeleyi büyütenleri simgelemek için kullanılmıştır. İtalya’da faşizmin topluma kan kusturmasına karşı mücadele eden sosyalistler ve devrimciler vardı. Kitabımızın yazarı da bunlardan biriydi. Yalnız İtalya’da değil, tüm dünyada farklı farklı zamanlarda faşist rejimler iktidara gelmiş, hepsinde de umudunu kesmeden, en küçük imkânları değerlendirerek, yılmadan ve canını ortaya koyarak mücadele edenler olmuştur. İşte faşistlerin o meşhur korkusu da buradan gelir.
Bugün de faşist rejimin adını doğru koymak ve örgütlü mücadeleyi büyütmek büyük önem taşıyor. Türkiye’de içinden geçtiğimiz günlerde, faşist rejimin yoğunlaşan saldırılarına karşı öfkeyle dolan milyonların çeşitli yollarla tepkilerini ortaya koyduğu, emekçilerin sesinin önemli oranda yükseldiği günler yaşanıyor. Tüm dünyada faşist liderler emekçileri baskı ve zor yoluyla sindirmeye çalışıyor ama başaramıyorlar, dünya meydanlarında anti-demokratik uygulamalara ve diktatörlere lanet okuyan sloganlar yankılanıyor. Tıpkı Fontamaralılar gibi kendini yaşananların çok dışında tutan insanlar er ya da geç faşizmin zoruyla tanışacak ve taraflarını seçmek zorunluluğunu duyacaklardır. Her türlü olumsuzluğa karşın yılmadan mücadele eden, değişen koşulları kavrayıp sorumluluk alan sınıf devrimcileri işte bu değişimleri gerektiği gibi yönlendirmek, işçi sınıfının mücadelesini büyütmek için ter akıtmaktadırlar.

link: F. U., “Fontamara” ve Mühim Bir Soru: Ne Yapmalı?, 20 Nisan 2025, https://fa.marksist.net/node/8497
Trump’ın Yeni Yol Arkadaşları: Teknoloji Devleri