
İşçi sınıfı büyüyor. İşçi sınıfı büyüyüp geliştikçe, düne kadar görünmeyen, yok sayılan kesimleri de sınıf kardeşlerinin sesine çığlıklarını katmak istiyor. 15 Haziranda ev işçisi kadınlar bir araya geldiler ve yaşadığımız topraklarda bir ilke imza attılar. Bir basın açıklaması düzenleyerek Ev İşçileri Dayanışma Sendikasının kuruluşunu ilan ettiler. Böylelikle işçi sınıfının yok sayılan bu kesimi bir kez daha “artık yeter” demiş oldu. Ev işçileri her gün başka insanların evlerinde temizlik yapıyor, çocuk, yaşlı ya da hasta bakıyor, bahçe buduyor, yemek pişiriyor, ütü yapıyor, halı yıkıyor, cam siliyor. Belki kendi çocuk ve yaşlılarına, kendi evlerine böyle bakamıyorlar. Bütün bu işleri yaşamlarını sürdürebilmek, geçinebilmek için yapıyorlar. Ama bunun karşılığında sadece insan değil, işçi bile sayılmıyorlar, çünkü çok büyük oranda kayıt dışı çalıştırılıyorlar. Kayıt dışı çalışmak sosyal güvencelerinin olmaması anlamına geliyor. Sosyal güvence olmayınca asgari anlamda sağlık hizmetlerinden yararlanmak, emekli olmak, iş güvencesi, örgütlenebilme hakkı gibi en temel işçi haklarından yoksun kalıyorlar. Kanunların tanıdığı hiçbir sosyal hakkı kullanamıyorlar. Meselâ çalışma süreleri günde 8 saatin çok üzerinde. Doğum izni, hafta tatili, kıdem tazminatı vb. hakları yok. Ev İşçileri Dayanışma Sendikasını kuran kadınların vurguladığı bir gerçek var; ev işçilerinin sadece trajik hikâyelerinin medyada yer alması. Cam silerken pencereden düşüp iş cinayetine kurban gidenler, ev sahibi tarafından günlerce rehin alınanlar, hamile olduğu halde kurşunlananlar, tecavüze uğrayanlar gündem olabiliyor ancak. Ama bu hikâyelerin arkasında ne olduğuyla aynı düzeyde ilgilenilmiyor. Onların talebi bu kaderlerini değiştirebilmek için seslerinin duyulması ve işçi sınıfının dayanışmasının gücüyle sorunlarının çözülmesi. Ev işçileri genellikle kadın ve çocuklardan oluşuyor. İstanbul’da 400 bin kadın ve çocuk ev işçisi olduğu tahmin ediliyor. Ama bu işçilerin sayısı her geçen gün artıyor. Kapitalizmin gelişmesiyle beraber ev işlerinin yürütülmesinde değişiklikler gerçekleşti. Bu işleri geleneksel yöntemlerle yerine getirmek yerine bunu bir hizmet olarak satın almayı tercih edenlerin sayısı artıyor. Kadınlar artık çalışma yaşamına daha çok katılıyor. Ancak işçi kadınlar hem işyerlerinde hem de evde çalışırken, küçük-burjuva ve burjuva kadınlar ev işlerini yaptırmak için işçi çalıştırmayı tercih ediyorlar. Öyle ki, bu sektör dünya çapında yüz milyonlarca insanın geçim kapısı haline gelirken, yüz binlerce insanın da göçmen işçi olarak doğup büyüdükleri topraklardan kopmasına neden oluyor. Dünyada tahminlere göre yaklaşık 100 milyon ev işçisi var. Bu işçiler, tıpkı bir gölge gibi, para ve mülk sahibi olanların hayatını kolaylaştırmak ve güzelleştirmek için çalışıyor, onların her türlü hizmetini görüyorlar. Ama gün geçmiyor ki kendi hayatları biraz daha kararmasın. Özellikle göçmen işçiler bu alandaki işgücünün büyük bir kısmını oluşturuyor. Çoğunun kaçak çalıştırılıyor olması, göçmen ev işçilerinin gördükleri kötü muamelenin, uğradıkları haksızlıkların ve kötü çalışma koşullarının daha da gizli kalmasında etkili oluyor. Çoğu kadın ve çocuk olan bu işçiler için ne bir asgari ücret baremi belirleniyor, ne izin kullanabiliyorlar ne de diğer işçilerin kısıtlı da olsa kullandıkları haklardan yararlanabiliyorlar. Ev İşçileri Dayanışma Sendikası kuruluşunu duyururken, sendikanın basın sözcüsü Hatice Çiftçi ev işçilerinin sorunlarına ve yaşadıkları trajediye değinmişti: “Yaşadığımız trajedilerin ağırlığına karşın, ev işçileri olarak bizler, bu amansız şartlarla mücadele etmek için, haklarımız için, dayanışmak için örgütleniyoruz.” Ev işçilerinin kendilerine kader diye dayatılanın karşısında gösterdikleri örgütlenme çabası çok anlamlıdır. En zorlu engeller bile ısrarlı çaba ve mücadeleyle aşılır. Ev işçileri de işçi sınıfının bir parçası olarak kendi sınıflarının yöntemleri olan örgütlenme ve dayanışma yolunu seçmişlerdir.