Published on Marksist Tutum (https://fa.marksist.net)

Home > 1 Mayıs 2021: Ateş Yanıyor!

1 Mayıs 2021: Ateş Yanıyor!

3 Mayıs 2021

b._metal-is.jpg

Bu yıl salgını bahane edip boğmaya çalıştılar 1 Mayıs’ı Türkiye’de ve dünyada. Ama işçi sınıfı dört bir bucağında dünyanın 1 Mayıs sancağını inadına dalgalandırdı. İşçiler 135 yıl önce kendi gerçek sınıf ecdatlarının yaktığı meşaleyi taşımaya devam ettiler. Salgın bahanesiyle yürütülen sosyal izolasyon saldırısına direndiler, sermaye düzeninin zulmüne aldırmadan fabrikalarda, sokaklarda, hayatın her cephesinde 1 Mayıs coşkusunu yaşattılar. 135 yıllık mücadele mirasının sahipsiz olmadığını, “işçi sınıfı bitti” diyen budalaların suratına bir şamar daha atarak gösterdiler. Şan olsun dünya işçi sınıfına!

e0tuoooxoamms_p.jpg

Bu yıl da meydanlar işçilere yasaktı!
Kuşaklar boyu verilen mücadelelerle, Türkiye dâhil dünyanın çoğu ülkesinde resmi bayram ve tatil statüsü kazanmış olmasına rağmen 1 Mayıs’ı yasaklayıp kısıtlamaya çalışan sermaye baronları, bir yılı aşkın süredir küresel salgını işçi sınıfına çevrilmiş bir namluya çevirdiler. Bu namludan ateşlenen mermiler artan işsizlik, artan yoksullaşma, artan eşitsizlik, artan zulüm ve otoriterleşme oldu. Gelişmişinden azgelişmişine, sözde demokratiğinden otoriter rejimli olanlarına varıncaya kadar dünya ülkelerinin çoğunda bu mermilerle işçi sınıfının bağrında yeni yaralar açtılar. Ama öldürmeyen yara güçlendirir denmiştir. “Yeni normal”e alıştırmaya çalıştıkları işçi sınıfı yerkürenin her tarafında eski mücadele geleneklerinin mirasçısı olduğunu unutmadığını ortaya koydu. Tüm ezilmişlerin dertlerini de kucaklayıp büyük mücadelenin ırmağına katarak insanlığın kadim özlemi olan sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız “yeni bir dünya”nın soluğunu duyurdu.

ankara.jpg

Sermaye düzeni karşısında ricata geçtiği, ağır kayıplar verdiği onyıllardan sonra işçi sınıfı 2000’li yıllarla birlikte, çeşitli biçimler altında, farklı yoğunluk ve tempolarla dünyanın birçok köşesinde tekrar mücadele rotasına girmeye başladı. Kesintiler, duraklamalar, gerilemeler olsa da, dağınıklık ve örgütsel zaaflar kendisini hissettirse de artık bu yola girilmiştir. Sermaye küresel salgın bahanesiyle sosyal hayatı boğarak ve insan yaşamının tehdit altında olduğu gerekçesiyle yüzyılların can bedeli haklara saldırarak bu genel yükseliş trendini kırmaya çalışsa da nafile, gidişat değişmeyecektir. Zorla eve hapsedilmeye çalışılan, zorla fabrikalarda tıkılıp çalıştırılan işçi sınıfı 1 Mayıs’ı unutmadı ve öfkesini haykırdı.
Geçen yılın 1 Mayıs’ı için olduğu gibi bu yılın 1 Mayıs’ı için de baskı ve yasaklamaların gerekçesi malûm Covid-19 salgınıydı. “Tüm insanlık” için bir tehdit olduğu telkin edilen yeni koronavirüs salgını her nasılsa “tüm insanlığın” durumunun kötüleşmesine yol açmadı. En büyük kapitalistlerin çoğu bu salgın sürecinde servetlerine servet kattılar, bunların sahibi olduğu dev küresel şirketlerin kârlarında katlamalı artışlar oldu. Burjuva iktidarlar ellerindeki toplum düşmanı yetkileri daha fazla arttırdılar. Yani işçi-emekçiler hem ekonomik anlamda hem de siyasi anlamda ağır kayıplara uğrarken, burjuva düzenin en tepedeki unsurları ekonomik ve siyasi planda işçi-emekçilere karşı büyük kazanımlar elde ettiler. Hepsinden ötesi virüs burjuvaların değil geniş emekçi yığınların canını alıyor. Yani sağlık alanında da salgın emekçileri vuruyor. Boşuna demiyoruz öldüren virüs değil kapitalizmdir diye. Gerçek şu ki kapitalizmin işçi sınıfına doğrulttuğu namludaki yeni bir mermi türü olmuştur yeni koronavirüs.

ispanya-1.jpg

Covid-19 salgını, neresinden bakılırsa bakılsın, kapitalizmin derin tarihsel krizinin bir parçasıdır. İster gizli kapaklı askeri çalışmaların kasıtlı bir ürünü, ister bu tür çalışmalarda hesapta olmayan bir kazanın ürünü, isterse de acımasız doğa tahribatının kaçınılmaz bir ürünü olsun, tüm ihtimaller aynı kapıya çıkıyor: Yeni tip koronavirüsün insanlara sıçraması ve bundan doğan Covid-19 hastalığı kapitalizmden ötürüdür. Keza bunun küresel bir salgın halini alması da, sağlık sisteminin çuvallaması da, milyonlarca işçi-emekçinin can vermesi de kapitalizmden ötürüdür. Sakın kimse başka adresler aramasın,  hele de insana dair genel kötümser bakış açılarına itibar etmesin! Suçluyu kapitalizm değil de sözde “insanın açgözlülüğü” gibi formüllerle ifade eden mizantropik yorumlar hedef şaşırtan burjuva aldatmacalarıdır. Nitekim dünya işçi sınıfı da bir yılı aşan salgın deneyimi boyunca yüz yüze bırakıldığı “virüsten mi ölmek istersin açlıktan mı” seçimi karşısında virüs umacısına teslim olmaması gerektiğini artık daha iyi anlamaya başlamıştır. Tüm yasaklara rağmen milyonlarca emekçinin 1 Mayıs’ı kitlesel biçimde kutlamak için sokaklara dökülmesi bunun güzel bir kanıtıdır. “Virüs mü açlık mı” ikilemini reddediyor, “ne virüs ne açlık” diyoruz! Üretici güçlerin olağanüstü gelişmesi sayesinde virüsün de açlığın da çaresi var. Yapılması gereken tek şey çareyi çaresizlik yapan kapitalist düzeni tarihin çöplüğüne göndermektir.

hakkari.jpg

Kapitalizm tarihsel ömrünü doldurmuştur, salgında sergilediği tablonun da gösterdiği gibi insanlığa vereceği umutlu bir gelecek kalmamıştır. Daha önce görülmemiş bir hızla yeni aşılar keşfedildiği ve bu aşıların hızla ve bolca üretilip dağıtılması mümkün olduğu halde, milyarlarca emekçi aşıdan mahrum halde savunmasız bırakılmaktadır. Üretim araçları üzerinde özel mülkiyete dayalı kapitalist sistemde, ilaç tekelleri aşı geliştirmek için emekçi halkın vergilerinden oluşan dev kamu kaynaklarını destek olarak aldıkları halde, bunun sonucu olan mamulü yani aşının patent ve teknolojisini paylaşmıyorlar. Gelinen nokta kapitalizm açısından bir tıkanma noktasıdır. Artan makineleşme, dijitalleşme, robotlaşma insanların daha az çalışıp, daha çok serbest zaman kazanmasına, bolluk içinde daha müreffeh bir yaşam sürmesine, daha barış dolu, daha kardeşçe yaşamasına yol açmak yerine, daha çok işsiz, daha çok yoksul, daha çok mahrum, daha çok hasta, daha çok stresli, daha çok mazlum olmasına yol açıyor. Daha çok savaş, daha çok militarizm, daha tahrip edilmiş doğa, daha çok ırkçılık ve ayrımcılık görüyoruz. Bir toplumsal sistem bolluk için bunca büyük bir potansiyel yaratıp diğer yandan insanlığa bunları yaşatıyorsa bu sistemin insanlık için işi bitmiş demektir. İnsanlığın bunu aşıp yeni bir toplumsal düzene geçmesinin vakti çoktan gelmiştir.

taywan_2.jpg

179960267_2967808076876169_2591861294521050988_n.jpg

İşte 1 Mayıs her ne kadar somut haliyle 8 saatlik işgünü gibi bir talep etrafında doğmuş olsa da özünde işçi sınıfının insanca yaşama özleminin bir ifadesiydi. Bu özlemin en geniş anlamı sınıfsız, sömürüsüz, zulümsüz, barış ve özgürlük dolu bir dünyadır. Nitekim 8 saatlik işgünü dünyanın birçok ülkesinde verilen mücadeleler sonucu kazanılsa da 1 Mayıs bitmemiş, bir yandan bu genel özlemi doğrudan ifade eden taleplerle, bir yandan da farklılaşan nice başka somut taleplerle zenginleşerek bugünlere gelmiştir. Bu zenginlik işçi sınıfınındır. Kapitalizmin tarihsel bir kriz içinde kıvrandığı günümüz dünyasında da 1 Mayıs gitgide daha büyük etkinlik ve güç kazanarak ilerlemektedir. Düzen sahiplerinin dünyanın dört bir tarafında 1 Mayıs etkinliklerine saldırması, zulmü arttırması, son örneği Türkiye olan yeni polisiye baskılarla emekçileri yıldırmaya çalışması boşuna değildir. Türkiye işçi sınıfının tarihsel talebi olan Taksim’de 1 Mayıs’a sonunda birkaç yıl boyunca izin verilmesi ve ama ardından derhal yeniden yasaklamaya dönülmesi de aynı kalemdendir. Keza kendi açık ve kapalı siyasi toplantılarını ferah ferah yaparken, işçi sınıfının toplantılarını ve elbette 1 Mayıs’ı yasaklamalarındaki sınıfsal ikiyüzlülük de öyle.Ancak egemenlerin yaratmak istedikleri tüm boğucu atmosfere rağmen işçi sınıfı ulu bir çınar gibi dimdik ayakta durmaya ve yaprak dolu dallarıyla yüreklere serinlik vermeye devam ediyor. Fabrikalardaki kutlamalardan, sokaklara taşan coşkuya kadar işçi sınıfı 1 Mayıs sancağını dalgalandırıyor.
Selam olsun işçi sınıfına!

bogota.jpg

3 Mayıs 2021
1 Mayıs
Share

Source URL:https://fa.marksist.net/node/7352