
Rusya’nın 24 Şubatta Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş tüm dehşetiyle devam ediyor. Marksist Tutum sayfalarında daha önce vurgulandığı üzere Ukrayna savaşı Üçüncü Dünya Savaşının son halkasıdır ve bu savaşın bir tarafında emperyalist güç Rusya, öte tarafında ise emperyalist ABD-NATO-İngiltere bloku vardır. Kimileri beklenmedik bulsa da bu savaş bulutsuz gökyüzünde aniden çakan bir şimşek değildir. Batı bloku Ukrayna’nın NATO üyeliğini gündeme taşımış, silahlandırdığı Ukrayna ordusuna paramiliter gruplar entegre etmiş, faşist örgütlenmeler oluşturmuştur. Batılı emperyalistler bu yolla Ukrayna’da gerilimi kademe kademe yükseltmiş, Rusya’yı kışkırtıp köşeye sıkıştırmaya çalışmış ve Ukrayna’ya saldırmasının zeminini hazırlamıştır. Rusya ise kibirli bir siyasetle arka bahçesi olarak gördüğü bölgede Batı blokunun daha fazla ilerlemesine mani olmak gerekçesiyle Ukrayna’ya saldırmıştır. Dolayısıyla bir tarafın haklı, öteki tarafın haksız olduğu bir durum söz konusu değildir, iki taraf da haksız ve kanlı bir emperyalist savaş yürütmektedir. Buna rağmen her iki taraf da kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi yansıtıp karşı tarafı şeytanlaştırarak emperyalist politikalarını, saldırganlıklarını emekçilerin gözünde meşrulaştırmaya çalışmakta, bu uğurda en sinsi propaganda yöntemlerini hayata geçirmektedir. Her iki taraf da dezenformasyon, çarpıtma ve algı operasyonlarını gün geçtikçe büyütmektedir ve tam da bu nedenle medyadan, sosyal medyadan ve her türlü kanaldan yayılan haber ve yorumlar karşısında ihtiyatlı davranmak zaruridir. Öte yandan savaş mevzubahis olduğunda kitleleri manipüle etme konusunda yılların deneyimine sahip ABD’nin eline kimse su dökemez. Milenyum dönemeciyle birlikte Üçüncü Dünya Savaşının fitilini ateşleyen ve halka halka ilerleten ABD’nin başını çektiği Batı blokunun yürüttüğü kirli propaganda, bu savaştaki en güçlü silahlardan biri olarak iş görmektedir. Ukraynalı emekçilerin tepesine Rus bombaları yağarken, başta Batılı emekçiler olmak üzere dünyanın tüm emekçileri Batılı egemenlerin yalan bombardımanı altındadır. Batı bloku tüm dünyada Rusya’ya karşı bir nefret dalgası yaratmak için devasa propaganda makinesini harekete geçirmiştir. Rusya nefretini, milliyetçiliği, ırkçılığı “savaş karşıtlığı”, “barışseverlik” olarak makyajlayıp piyasaya sürmekte, kitleleri daha büyük savaşlara hazırlamak üzere tehlikeli bir kampanya yürütmektedir. Uluslararası sermayenin gözde dergisi Economist, kapağına Rusya’nın Stalinistleşmesi sloganını taşıyarak Putin’i Stalin’le, Rusya’yı da SSCB ile özdeşleştirmeye çalışmaktadır. Burjuvazi böylece sosyalizmle uzaktan yakından ilgisi olmayan SSCB’deki bürokratik diktatörlüğü sosyalizm olarak sunarak ve onu da Stalinist diktatörlükle özdeşleştirerek Batı’daki genç kuşakların bilincini bulandırmak istemektedir. Oysa SSCB ve Stalin’in ne olduğundan[1] bağımsız olarak söylersek, Putin Çarlık İmparatorluğunun tarihsel mirasına sahip çıkmakta ve modern bir çar olmaya özenmektedir. Batılı egemenler, şayet durdurulmazsa Putin’in dünyayı kana bulayacağı propagandasını yükseltiyorlar. Fakat burada durmayıp Rusya’ya özgü, Rusya’ya ait, Rusya’yla ilgili ne varsa karalamaya, savaş karşıtlığı maskesi altında milliyetçilik ve düşmanlığı köpürtmeye çalışıyorlar. Öyle ki Netflix’in Anna Karenina dizisini yapmaktan vazgeçmesinden kedi federasyonlarının Rus kedi cinslerine yasak getirmesine, üniversitede Dostoyevski derslerinin kaldırılmasından Rus orkestra şeflerinin görevden alınmasına, raflardaki Rus ürünlerinin kaldırılmasından parklardaki Matruşka bebek heykellerine saldırıya, Instagram ve Facebook’ta Ruslara karşı şiddet çağrısı yapılmasına izin vermekten itidal çağrısı yapan politikacıların ihanetle suçlanıp aşağılanmasına kadar akıl almaz bir saldırganlık sergileniyor. Rus sporcular Batı ülkelerine alınmıyor, pasaportları iptal ediliyor, dünyanın hayran olduğu operacılar işlerinden kovuluyor, gazetecilere ambargo uygulanıyor, Russia Today, Sputnik gibi haber sitelerine erişim engelleniyor, markalar Rusya’ya ürün satmayacağını açıklıyor, Pink Floyd gibi rock grupları Rusya ve Belarus’taki tüm dijital platformlarda şarkı kayıtlarını sildiriyor. Sıradan Ruslar hedef alınıyor, “AB ülkelerine hiçbir Rus girmesin, Avrupa’daki bütün Ruslar kovulsun” hezeyanları yükseliyor. Son bir haftada Sibirya Rus Devlet Balesi, Kraliyet Moskova Balesi ve İngiltere’deki Bolşoy Balesinin gösterileri iptal edildi. ABD’de bir Kongre üyesi Rus öğrencilerin ülkeden kovulmasını istedi. Kanada’da bir Rus Ortodoks Kilisesi, Washington’da bir Rus lokantası saldırıya uğradı. İrlanda’da bir kamyon şoförü kamyonu Rus elçiliğinin kapısına sürdü. Çeşitli ülkelerde Rus diasporasından insanlar saldırıların hedefi haline getiriliyor. Kaliforniya’nın San Diego kentinde SSCB cumhuriyetlerinden yemekler sunan bir restoranın sahibi her gün aldıkları tehdit telefonlarını, saldırganlığın boyutlarını ve çelişkileri şu sözlerle anlatıyor: “Daha ciddi aramalar gelmeye başladı, insanlar bize bağırıp çağırıyorlar. Sanki bu savaşla bir ilgimiz varmış gibi, Putin rejiminin yaptıkları yüzünden bizi suçluyorlar. Arayarak bizi havaya uçuracağını söyleyen insanlar var.” Bu kişi çocukluğunda Azerbaycan’da yaşanan baskılardan kaçarak önce Özbekistan’a, ardından Rusya’ya yerleştiğini, en nihayetinde ABD’yi kendi evi bellediğini, eşinin Rusyalı olsa da ülkede tarihsel olarak ayrımcılığa maruz kalan azınlıklardan Yakut azınlığı üyesi olduğunu, Ukraynalı hayır kurumlarına para bağışladığını, Ukraynalı çalışanlarına, ülkelerinde bulunan ailelerine göndermeleri için maddi yardım sunduğunu anlatıyor.[2] İşte tüm bu akıl almaz saldırganlıklar sözde Ukrayna’da savaşı sona erdirmek için yapılıyor. Şu hususun altını kalınca çizmek gerekiyor: 24 Şubattan bu yana Rusya’da hiç de azımsanmayacak sayıda savaş karşıtı eylem gerçekleşti. Rus işçi ve emekçiler Putin’in savaşın startını verdiği ilk andan itibaren meydanlara çıkarak savaşa derhal son verilmesini istediler. Ukraynalı emekçilerle dayanışma gösterdiler, barış ve kardeşlik içinde yaşamayı talep ettiler. Binlerce gözaltı ve tutuklamaya, polis şiddetine rağmen Moskova’dan Sibirya’ya gösteriler devam ediyor. Fakat ikiyüzlü Batılı emperyalistler bütün Rusları aynı kefeye koyup Rus ve Rusya düşmanlığını körüklemeye devam ediyorlar. Sadece Rus emekçileri, Rus egemenlerin zulmünden kaçan muhalifleri, göçmenleri, değil artık dünyaya ve tarihe mal olmuş Rus sanatçıları bile düşman ilan ediyorlar. Yüzyıllar önce yaşamış, dünya edebiyatına, insanlığın ortak birikimlerine katkı sunmuş Tolstoy’u, Dostoyevski’yi bile yarattıkları bu nefret dalgasının kurbanı haline getirmek istiyorlar. Görüleceği gibi sadece savaşı çıkaran Putin’e ve Rus egemenlere değil tüm Rusya’ya, Rus kültürüne, halkına, sanatına, tarihine ait ne varsa karalanıp aşağılanmaktadır. Hiçbir ayrım gözetilmeksizin Ruslara karşı düşmanlık köpürtülmektedir. Bu yolla Rus işçi ve emekçilerden yükselen “savaşa hayır” haykırışları da boğulmak ve yok edilmek istenmektedir. Ukrayna halkına barış ve kardeşlik elini uzatmak isteyen Rus emekçiler, yaratılan kin ve düşmanlıkla Putin’in arkasına itilmektedir. Halklar arasındaki köprüler yıkılmaktadır. Öte yandan aynı emperyalist güçler Batı ülkelerinde gerçekleşen savaş karşıtı gösterilere farklı bir yön vermek, savaş karşıtlığını Putin ve Rusya karşıtlığıyla, düşmanlığıyla sınırlamak için uğursuz bir kara propaganda yürütmektedir. Elbette Batılı emperyalistlerin ikiyüzlülükleri, onlarca Batı ülkesinde Rusya’nın savaş başlatmasına öfkelenen ve meydanlara çıkan işçi ve emekçilerin haklılığını gölgelemez, eylemlere halel getirmez. Dahası Ukrayna halkının savaş cehenneminden kurtulması bu eylemlerin işçi sınıfı tarafından güçlendirilmesine, yayılmasına bağlıdır. Fakat nefreti körükleyenlerin, savaşın dehşeti karşısında harekete geçen işçi ve emekçilerin özlemlerine yanıt vermek üzere Putin’i savaştan vazgeçirmeye, savaş karşıtlığını cesaretlendirmeye çalışmadıkları ortadadır. Tarihte eşi benzeri görülmedik bir kampanyayla Rus nefretinin kışkırtılmasının savaşa karşı olmakla, savaşın mağduru olan Ukrayna halkıyla dayanışmakla ilgisi yoktur. “Afganistan ve Irak’ı işgal edip büyük acılara yol açan ve bunu «demokrasi ve özgürlük» olarak sunan ABD emperyalizmi ve Batı medyası, aynı emperyalist yöntem Rusya tarafından kullanıldığında bunu istila ve işgal olarak sunuyor; Putin’i Hitler’e benzeterek Batı’nın emperyalist politikalarını emekçilerin gözünde meşrulaştırmaya çalışıyor.”[3] ABD, Ortadoğu’yu cehenneme döndüren, şimdi de Avrupa’nın göbeğinde savaşı kışkırtan kendisi değilmiş gibi davranıyor. ABD ve NATO bloku, yapılan anlaşmalara rağmen NATO üyeliği gündemiyle Ukrayna’da gerilimi kademe kademe yükseltti. Yıllara yayılan sistematik bir çabayla Ukrayna’yı ve komşusu Polonya’yı cephanelik haline getirdi. NATO’ya alınan Baltık ülkeleri Estonya, Letonya ve Litvanya’yı silahlandırıp savaş durumunda bu silahları Ukrayna’ya gönderme izni verdi. Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’nin Rusya ile görüşme masasına oturmasına izin vermedi, Rusya’nın şartlarını kabul etmemesi için basınç uyguladı. Zelenskiy’nin Ocak ayı sonunda “Putin Ukrayna’ya savaş açmaya hazırlanıyor” diyen ABD ve Batı blokuna seslenerek bu tutumlarının panik yarattığını söylemesi bu blokun nasıl bir savaş kışkırtıcı tutum içinde olduğunun bir başka kanıtı değilse nedir? Dahası savaşın başlamasının ardından Ukrayna ve Rusya arasında Belarus’ta gerçekleşen ilk tur görüşmeleri yürüten heyette bulunan Ukraynalı diplomat Denis Kireev’in Kiev’de, sokak ortasında infaz edilmesi de kimilerince bu tutumun bir uzantısı olarak yorumlanıyor. Rusya’nın saldırısının ardından savaş gerekçesiyle Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlar Amerikalı ve İngiliz egemenler tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Biden’ın tehditlerinin dozu yükseldikçe alkışlar da yükseldi. Tüm bunlar gösteriyor ki ABD’nin niyeti Putin’in Ukrayna savaşına son vermesini sağlamak değildir. Rusya’nın kesin yenilgisini sağlamaktır. ABD, Ukrayna savaşını kendisinin Rusya ile savaşı olarak görmektedir. Rusya’yı çeşitli yaptırımlarla ekonomik olarak iyice köşeye sıkıştırmayı, yalıtmayı ve zayıflatmayı, Ukrayna’yı Rusya için bir bataklık haline getirmeyi hedeflemektedir. Unutulmamalı ki ABD’nin son üç başkanı en temel ve acil stratejik hedeflerinin Çin’in yükselişini durdurmak olduğunu defalarca açıklamıştır ve ABD başlattığı ticaret savaşını tüm hızıyla sürdürürken Çin’i Asya Pasifik’te kuşatmaya çalışmaktadır. Emperyalist bir kutup başı olarak sivrilen Çin’in en güçlü müttefiki olabilecek Rusya’nın bileğinin bükülmesi, zayıflatılıp sindirilmesi Çin’in yükselişinin durdurulması için önemlidir. Tüm bunlar ABD’nin savaşın bitmesini değil kontrollü biçimde yayılarak sürmesini arzuladığını göstermektedir. Yükseltilen nefret dalgası ABD’nin bu hedefleriyle doğrudan bağlantılıdır. Amaç, “savaş karşıtlığı” kılıfı altında emekçileri Rus düşmanlığına sürüklemek, bilinçlerini bulandırmak, böylelikle emperyalist savaşta Batı’nın yanında durmalarını sağlamak, en önemlisi de daha büyük savaşlara hazırlamaktır. Emperyalist egemenler, emekçi kitlelerde milliyetçi temelde bir duygudaşlık, bir histeri hali yaratmak ve en uğursuz senaryoları hayata geçirmek üzere zemin hazırlamak istemektedir. Milliyetçilik tuzağına düşmeden, egemenlerin yalanlarına kanmadan halkların kardeşliğini savunan sesleri boğmayı, yok etmeyi amaçlamaktadır. Emperyalist savaşın yeni halkasının Ukrayna olması bile tek başına pek çok şey anlatmaktadır. Avrupa’nın orta yerinde yürüyen, emperyalist güçlerin doğrudan karşı karşıya gelme ve kozlarını paylaşma olasılığını büyüten, dünya ekonomisini sarsma ve patlamalı biçimde yayılma potansiyeli taşıyan bu savaş emperyalistlerin dünyayı nerelere sürükleyebileceğinin kanıtıdır. Ve egemenler toplumsal atmosferi buna uygun biçimde şekillendirmeye çalışmaktadır. Nitekim Rasmussen adlı araştırma şirketinin anketine göre Avrupa nüfusunun %80’i savaşın Avrupa’ya doğru genişlemesinin mümkün olduğunu düşünüyor. Araştırmada katılımcılara aynı zamanda savaşın genişlemesi halinde ABD ordusunun bu savaşa dâhil olup olmaması konusundaki düşünceleri de soruluyor. Gelir düzeyi yükseldikçe ABD’nin savaşa dâhil olması gerektiğini düşünenlerin sayısı artıyor. Yıllık geliri 200 bin doların üzerinde olanların %66’sı bu soruya olumlu yanıt verirken, 30 bin doların altında olanların sadece %37’si ABD müdahalesini destekliyor.[4] Besbelli ki hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm Rusları hedefe koyan Rus-Rusya nefreti, bu savaştan en çok etkilenen yoksul işçi ve emekçileri tuzağa çekmek için körükleniyor.