Bursa’da metal işçileri bir kez daha ayağa kalktı. Türk Metal çetesinin son MESS sözleşmesinde de sınıfa ihanet geleneğini bozmayarak, üstelik de 3 yıllık sözleşmelere imza atması, Bursa’daki metal işçileri arasında öfkeye yol açmıştı. Çeşitli fabrikalarda gerçekleşen protesto eylemleri kısa süre sonra yerini sessiz bir gerginliğe bırakmıştı. Bu gerginlik, Bosch fabrikasında iki yıllık bir ek iyileştirme sözleşmesi imzalanmasıyla bir patlamaya dönüştü. Renault, Tofaş, Coşkunöz, Mako, Ototrim gibi büyük metal fabrikalarının işçileri, “madem böyle bir sözleşme mümkündü bizi neden üç yıllık kötü bir sözleşmeye mahkûm ettiniz” tepkisiyle harekete geçtiler. Haftalardır, büyük metal fabrikaları, yemek ve çay molalarında ve vardiya değişimlerinde kitlesel protestolara ev sahipliği yapıyor. Sendikadan düzeltme yapması talebiyle başlayan mücadele, işçilerin kendi temsilcilerini kendilerinin seçmesi gibi sendikal demokrasi talepleriyle birlikte genişledi. İşçilerin Türk Metal’e taleplerinin kabulü için verdikleri sürenin 5 Mayısta dolması üzerine, başta Renault olmak üzere büyük fabrikalarda sendikadan kitlesel istifa dalgası başlamış bulunuyor. Tofaş’ta da istifalar giderek artarken, hareket diğer büyük metal fabrikalarına da yayılma eğilimi gösteriyor.
Bu hareket aslında son dönemde işçi sınıfının geneli içerisinde giderek güçlenen hoşnutsuzluğun bir dışa vurumu olarak düşünülmelidir. Nitekim son dönemde pek çok sanayi kentinde işçi mücadelesi yükseliş eğiliminde. Özellikle de sendikalı işçilerin sendika bürokratlarının ihanetine karşı tepkisi göze çarpıyor. Kayseri’de binlerce Boydak işçisinin toplu sözleşme sürecinde sendikaya büyük bir tepki göstermesi, Soma’daki maden işçilerinin sendika bürokratlarını tartaklamaya varan tepkileri bunu gösteriyor. Benzer tepkileri son dönemde epey ses getiren BMİS’li işçilerin yasaklanan grev sürecinde de gözlemlemek mümkündür. Bir işçinin “aslanlar gibi greve çıkıp, kediler gibi döndük” sözlerinde dile gelen hoşnutsuzluk, yalnızca grevi yasaklayan AKP hükümetine ve işçi düşmanı MESS’e değil, mücadeleci olmayan sendikal anlayışlara karşı da yükselen tepkileri ortaya koyuyor.
Bu tepkiler içerisinde Türk Metal işçilerininki, hem ulaştığı boyutlar, hem yaygınlığı, hem de sözkonusu “sendikanın” özel durumu nedeniyle ayrı bir önem taşıyor. Türk Metal, Türkiye’de gangster sendikacılığın, işbirlikçi-hain çizginin en tipik örneğidir. 1970’lerde DİSK Maden-İş sendikasıyla rekabet edebilmesi için yeniden organize edilen, Bursa’daki Renault ve Tofaş fabrikalarından, Seydişehir Alüminyum’a, Ereğli Demir Çelik fabrikasına dek uzanan geniş bir yelpazedeki büyük fabrikalarda devrimci ve öncü işçileri katletmeye girişen Türk Metal, 12 Eylül faşist rejiminin de açık destekçisi ve şakşakçısı oldu. Bu tesadüf değildi, zira 12 Eylül faşizmi, DİSK’in kapısına kilit vururken, DİSK Maden-İş’e bağlı metal sektöründeki fabrikaları zorla Türk Metal’e geçirdi. Böylelikle metal sektöründeki sınıf mücadelesi bugüne kadar süren büyük bir cendere altına alınmış oldu. 60’lı ve 70’li yıllarda yükselen sınıf mücadelesinin lokomotifi durumundaki bir sektörün işçilerinin bu şekilde zincire vurulması, işçi sınıfı hareketi açısından etkilerini her alanda hissettiğimiz muazzam bir gerileme ve tıkanıklığın temel nedenlerinden biridir. Bu zincirin bugün kırılmaya çabalanmasının kendisi bile, ne denli ileriye gideceğinden bağımsız olarak, büyük bir öneme sahiptir.
Aslına bakarsak, Türk Metal’deki çatlak ilk kez ortaya çıkmıyor. 12 Eylül’den bu yana Türk Metal’e bağlı işyerlerinde ilki 1998’de olmak üzere iki kez daha yoğun tepkilerin ortaya çıktığını görmüştük. 1998’de de bugünkü fabrikalar Türk Metal’den koparak DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş sendikasına geçmek için harekete geçmişler ama BMİS’in pasif ve korkak tavrından ötürü sonuç alamamışlardı. Gerek BMİS içerisindeki dengeleri kökten değiştirecek olmasından, gerekse de Türk Metal’in vereceği tepkiden çekinen o zamanki BMİS yönetimi, bu geçişi kolaylaştırmak yerine engelleyici bir çizgi tutturmuş ve büyük bir dinamik heba olmuştu. Son süreçte, geçmişte yaşanan bu olumsuzluğun etkileri çırılçıplak ortaya çıkmıştır. Dev fabrikaların işçileri Türk Metal’den kopmakta ama güvensizlik besledikleri BMİS’e de yönelme eğilimi göstermemektedirler. BMİS bugün de bu kopuşları sessizce izlemekle, internet mecrasında basit bir kınama yayınlamakla yetinmekte, mücadeleye atılan işçileri kazanacak bir çizgiden uzak durmaktadır.
Bugün yaşananlar tipik bir kendiliğinden patlama olarak gözüküyor. Bunu sözkonusu hareketi küçümsediğimiz için söylemiyoruz. Bilakis bu tür geniş kitlesel patlamaların kendiliğinden doğası bilindik bir şeydir. Bu durum, öncü işçilerin ve sınıf devrimcilerinin üzerine büyük bir yük bindiriyor. Hareket büyük ölçüde örgütsüzdür, henüz merkezi bir koordinasyon yeterli ölçüde oluşmuş değildir. Yıllardır sendikalı olarak çalışıyor olmalarına rağmen, işçi kitlesinde sendikal anlamda bile ciddi bir bilinç eksikliği sözkonusudur. İşçilerin bilinci, Türk Metal’in ülkücü/milliyetçi/faşist ideolojisiyle fazlasıyla zehirlenmiş durumdadır. Tepki neredeyse tümüyle sendika bürokratlarına yönelmiş durumdadır, sendika denen çetenin yöneticileri ve onların uşağı durumundaki temsilcilerin yanı sıra fabrikaların sahipleri olan patronların da sınıf düşmanımız olduğu gerçeğinin üzerinden sıklıkla atlanmaktadır. İşçiler halen çekingenlik ve korku duvarlarını tam olarak yıkabilmiş değildirler. Tüm bu örgütsüzlük, dağınıklık ve bilinç eksikliği durumu, kendi içinde gayet iyi örgütlenmiş Türk Metal çetesinin halen bir hareket ve manevra alanı bulabilmesini sağlamaktadır.
Son haberler, işçilerin yeni bir sendika düşüncesinde olduklarını ortaya koyuyor. BMİS’in 1998’den bu yana ortaya koyduğu basiretsizlik ve bürokratik tutuculuk hesaba katıldığında, Türk Metal’den istifa eden işçilerin yeni bir sendika kurmaya yönelmeleri doğal bir sonuçtur. Türkiye işçi sınıfının ana çekirdeğini oluşturan metal işkolunda yükselecek yeni bir sendika, bu sektördeki sendikal mücadelede bir canlanma yaratabilir. Ne var ki böylesi bir canlanmanın olduğu kadar mevcut mücadelenin sağlıklı bir temelde ilerleyebilmesi için de, fabrikalar temelinde taban örgütlülüklerinin inşa edilmesi ve bunlar arasında temsiliyet gücüne sahip merkezi bir koordinasyonun oluşturulması en önemli görev olarak ortada duruyor.
Tüm eksiklik ve zaaflarına rağmen, metal işçilerinin mücadeleye devam etmesi son derece olumludur. Yıllardır üzerlerinde biriken ölü toprağını silkip mücadeleye atılmaları, işçilere kuşkusuz çok şey öğretecektir. Her şeyden önce Türk Metal’in belinin kırılması kendi başına metal işçileri açısından büyük bir kazanım olacaktır. Hedeflenmesi gereken Türk Metal’de somutlanan gangster sendikacılığı kararlı bir mücadeleyle metal sektöründen söküp atmak olmalıdır. Görev, proleter sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır.
link: Oktay Baran, Türk Metal’e Üçüncü İsyan Dalgası, 12 Mayıs 2015, https://fa.marksist.net/node/4205
AKP’nin Nükleer Sevdası
Soma’yı Unutmadık, Unutturmayacağız!