Şansı kendi payıma, siteyi ilk çıktığı günden beri takip ediyorum. Tıpkı diğer arkadaşlar gibi savunulan fikirleri mümkün olduğunca fazla insana yaymaya ve anlatmaya çalışıyorum, zira ilk günden beri o “küçük alazlar”ın burada saklı olduğundan bir an bile şüphe duymadım.
Site, soğukkanlılıkla değerlendirildiğinde, kendi içinde gerek taktikleri gerekse de uzun vadeli hedefleri bakımından birçok aşamadan geçmiştir, ama benim değinmek istediğim, sitenin “okur mektupları” bölümü. Özellikle Akın Erensoy’un son yazısını okuduktan sonra, birbirinden kopuk görünen birtakım konular bir bütün oluşturdu. Hatırlıyorum, neredeyse ilk bir sene “okurlarımızdan” köşesi yoktu. Tam tarih veremesem de, bir müddet daha seyrekçe güncellenen bir bölüm olarak kaldı. Ancak, çok uzunca bir süredir sitede yazıdan daha çok okur mektubu çıkmaya başladı!
Bu mektupların üç güzel özelliği var kanımca: Birincisi, okur mektubu deyince ilk planda akla gelebilecek türden yazılar olmamaları. Özgül bir yere yazılmış, kişiye veya siteye özel hitap mektupları değil bunlar. İkincisi, bıraktım farklı şehirleri, siteyi takip eden insanlar olarak farklı yerellerde mücadele ediyor olmamızdan kaynaklı, başka yerlerde olup bitenlerden bu sayede ilk elden bilgiye ulaşabiliyoruz. Bildiğimiz bir gerçeği görüyoruz ki, diğer arkadaşlarımız da boş durmuyor ve bu bizleri bir kat daha mücadeleye sevk ediyor. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, mektupların bahsettiğim yazıda geçenleri doğrulayıcı ve ileriye daha da umutla bakmamızı sağlayan bir içeriğe, niteliğe sahip olmaları. Sitede bir şeyler yazılıp çiziliyor ve bunlar sağır kulaklara çarpmıyor. Bizden önceki yoldaşların azimle ve inatla sürdürdükleri, önlerine günün ödevlerini koyarak karamsarlığa kapılmadıkları, yani devrimci sabır gösterdikleri mayalanma dönemi, kanımca daha şimdiden meyvelerini vermeye başlıyor; ben mektuplarda bu gerçekliği görüyorum. Mektupların istisnasız hepsi, sitedeki fikirleri içine sindirmiş.
“Artık üzerinde yükseldiğimiz bir birikim var,” sözünü kanıtlarcasına, mektuplar besbelli verilmeye çalışılan devrimci Marksist fikirleri benimsemiş ve en önemlisi bu teoriyi birebir olaylara uygulayabilen insanların elinden çıkıyor.
İlk günden beri bizi umutsuzluğa terk etmeyen ve güvenimizi tazeleyen fikirlerimizin doğruluğu oldu. Günbegün bu fikirleri öğrenip, yeni yeni insanları bu fikirlere kazandıkça devrimci inancımız daha da artıyor. Birbirinden yalıtılmış, kendi kişisel sorunlarını toplumun genel sorunlarından bağımsız düşünen, gelecekten umutsuz bir toplumun orta yerinde; aynı amaçlar uğruna bir araya gelmiş, birbirine bağlı büyük bir “aile” (ileriki tolumun “ailesi”!) yaratılıyor ve ben buna bizzat yaşayarak, emek vererek ve o bütünle var olan, o bütünün parçalarından birisi olarak şahit oluyorum. İşte bu bağlamda hiç kimsenin şüphesi olmasın, o “büyük çabanın önemi günbegün daha iyi” kavranıyor. Biz bugün geriye baktığımızda, neyse ki yoldaşlarımız hayatta suların yükseleceği anı iyi kolladılar diyebiliyoruz. Öğreniyoruz ve öğretiyoruz.
Varsın ne olacaksa olsun, zaferi nasıl olsa bizim taraf kutlayacaktır!
link: İstanbul’dan bir MT okuru, “Küçük alazlar” ve okur mektupları, 23 Kasım 2004, https://fa.marksist.net/node/1200
Milliyetçilik Kazanacak!
İçimizdeki “Burjuva İnsan”ı Öldürelim!