Barış Bloku, 19 Şubatta, Ortadoğu ve Türkiye’deki savaş atmosferiyle ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıda ilk sözü Barış Bloku Eş Sözcüsü Gençay Gürsoy aldı. Türkiye’yi, dümeni kırılmış, fırtınaya yakalanmış, kayalıklara doğru sürüklenen bir gemiye benzettiğini söyleyen Gürsoy, iktidarın “ben gidersem kaos gelir” tehdidiyle bir savaş başlattığını ifade etti. Gürsoy, faşizan bir rejimin inşa sürecinin başlatıldığını belirterek, Türkiye’nin gün geçtikçe faşizmin egemen olduğu 1930’ların Almanya’sına benzediğine vurgu yaptı. Faşizan rejimin inşasında harç olarak insan kanı kullanıldığına dikkat çeken Gürsoy, iktidarın bu niyetle Rojava’da Kürt kanı akıtma peşinde olduğunu söyledi.
Gürsoy’un konuşmasının ardından Barış Bloku Eş Sözcüsü Nuray Sancar basın açıklamasını okudu. Ankara’daki son patlamanın 7 Haziran seçimlerinden bu yana gerçekleşen beşinci bombalı saldırı olduğuna dikkat çeken Sancar, yüzlerce insanın ölümüne yol açan ve “geliyorum” diyen bu felâketlerin son olmayacağı endişesi taşıdıklarını ifade etti.
Sancar, bu felâketlere ve katliamlara yol açan politik zemini siyasi iktidarın oluşturduğunu ve ülkeyi korku imparatorluğuna dönüştürdüğünü belirtti. Türkiye’nin keskin bir paylaşım savaşının aktörü olarak sonu belli maceralara sürüklendiğini, tehlikeli bir gerilimin kışkırtılarak yangına körükle gidildiğini söyleyen Sancar, “Ama ateşle oynayanın eli yanar” ifadelerini kullandı. Türkiye halklarının, komşu halklarla sorunu olmadığını belirten Sancar, Rojava halkının kantonlaşmasının bir güvenlik meselesi olarak algılandığını ve PYD’nin varlığının bir iç tehdit sayıldığını, bu nedenle Kürtlere yönelik içeride ve dışarıda savaş başlatıldığını söyledi.
Savaş politikalarından geri dönülerek eşit haklar temelinde çözüm için müzakere masasına tekrar oturulması gerektiğini söyleyen Sancar, içeride ve dışarıda savaş politikasının sonuçlarının aynı zamanda demokratik hakların törpülenmesi demek olduğunu ifade etti. Artvin Cerattepe halkının altın madeni şirketine karşı direnişine yönelik polis müdahalelerini, basının sesinin kısılmasını, kiralık işçi bürolarının koşullar fırsat bilinerek gündeme getirilmesini, kamu emekçilerine yönelik işten atma tehditlerini, barış için imza toplayan akademisyenlere yönelik baskı ve işten atma saldırılarını bu bağlamda örnek gösterdi.
Basın açıklamasının ardından HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu söz alarak insana, emeğe, doğaya, özgürlüklere savaş açanlara karşı mücadele etmek gerektiğini vurguladı. Kerestecioğlu’nun ardından Kongreya Jinên Azad (Özgür Kadınlar Kongresi) adına Sebahat Tuncel konuşarak, tarihsel olarak diz çökmeyen Kürt halkına “çöktürme planı” ile diz çöktürülmeye çalışıldığını söyledi. Bu savaşın halkların değil iktidarın lehine olduğunu vurguladı. Savaşların kadınlar üzerinde çok ciddi sonuçları olduğuna, bütün savaşlarda “önce kadını vurun” denildiğine dikkat çeken Tuncel, bu yüzden özellikle kadınların verdiği barış mücadelesinin çok anlamlı olduğunu ifade etti.
Toplantıda Tuncel’in ardından söz alan KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Fadime Kavak da, Türkiye halklarının barışa ihtiyacı olduğunu, bu barışı ancak emekçilerin getirebileceğini söyledi.
Toplantı, barıştan yana tüm güçlerin ortak mücadeleye devam etmesi vurgusuyla sona erdi.
link: Marksist Tutum, Barış Bloku: “Ateşle Oynayanın Eli Yanar!”, 21 Şubat 2016, https://fa.marksist.net/node/4922
Beş Yılın Ardından “Arap Baharı” ya da Devrimini Arayan Ortadoğu
Suriye, Kürt Sorunu ve AKP Çizgisinin İflası