İnsan kendini tanımaya başlayınca büyür ve bazı şeylerin anlamını kavrar. Dil de tıpkı böyledir. Kendi dilini bilmeden büyümek aslında benliğini kaybetmektir.
Bir kadın... 7-8 yaşlarındayken anadilinin farklı olduğunu fark ediyor. Okulda öğretmeni farklı bir dilde kızıyor, evde annesi farklı bir dilde yemeğe çağırıyor. Evde konuşulan dilin kötü bir dil olduğunu düşünüyor. Çünkü evdeki dili konuşan insanlar sokakta dövülüyor, hatta öldürülüyor. Ama neden? Hiçbir hakaret içermeyen bu cümleler neden kötü oluyor? Neden insanlar bu dili duymak istemiyor? Bu sorularla büyürken bir gün kardeşinin sorduğu bir soruyla sarsılıyor: “Abla biz gâvur muyuz?” Bu soru neden soruldu, onun aklına neden geldi bilemiyor. Kardeşiyse arkadaşının neden böyle bir isme sahip olduğunu sorduğunu, bu ismi ancak gâvurların kullanabileceğini, “sen gâvurlardansın” dediğini söylüyor. Kendi dillerindeki bir isim diğerleri için bir gâvur ismiydi. Diğerleri onlardan üstün müydü yani? Dil mi üstündü dilden? Yoksa ırk mı?
Irk gerçekten nedir? Bir ırk, nasıl diğerlerinden daha üstün olabilir? Fiziki ve karakteristik özellikleri belirleyen en başta coğrafyadır. O topraklar bireyin hem dilini hem de rengini oluşturur. Dünyada çeşit çeşit insan var. Kimi erkek kimi kadın, kimi esmer kimi sarı, kimi Fince konuşuyor kimi Türkçe, kimi çekik gözlü kimi uzun boylu... Ama dünyada sadece iki sınıf var; işçi sınıfı ve patronlar sınıfı! Ve ister kadın olsun ister erkek, ister Lehçe konuşsun ister Türkçe; dünyanın bütün işçileri aynı sorunları yaşıyor, benzer acılar çekiyorlar. Hepsi birden sömürülüyor. Ama bu farklılıkları kullanan egemenler tarafından yaşadıkları sorunlara karşı birlik olup mücadele etmemeleri için birbirlerine kırdırılıyorlar.
Kadın bir şeyleri fark etmeye, artık görmeye başlamıştı. Ama korkuyordu. Ebeveynlerinin telefonla konuşurken o “tehlikeli” dili kullanmaları kadını korkutuyordu. Ama vazgeçmedi. Dili, dini, ırkı ne olursa olsun asıl düşmanın patronlar sınıfı olduğunu biliyor ve kendi sınıfından insanlarla onlara karşı mücadele ediyordu artık.
O kadın benim, sensin, biziz. Kim olursak olalım derdimiz bir. Biz kadın-erkek, Türk-Kürt, esmer -beyaz tenli diye ayrılmamalıyız. Kapitalistlerin ısrarla direttiği şekilde “ben” değil, “biz” olmalıyız. Bu diller ve kültürler bizimdir. Kabul ederek mücadele etmemiz gerekir. Barış bizim elimizdedir.
Haydi uzatalım artık birbirimize elimizi!
link: Eyüp’ten bir kadın işçi, Bireylerin Benliği, 22 Aralık 2017, https://fa.marksist.net/node/6125
Kamu Hizmetini Kapitalist İşletmelere Dönüştüren Şehir Hastaneleri
DİB’den “OHAL’siz Türkiye” Kampanyası