Geçtiğimiz günlerde tarih, bugüne dek gerçekleştirilmiş en kitlesel greve tanıklık etti. İnsanlığın yeni bir yıla hazırlandığı günlerde, 26 Kasımda, Hindistan’ın emekçi kitleleri 250 milyonluk bir grev gerçekleştirdi. Tarım emekçilerinin aşırı sağcı Modi hükümetinin “tarım reformunu” protesto etmek üzere Yeni Delhi’ye doğru başlattığı yürüyüş, on yerel sendikanın çağrısıyla gerçekleşen genel grevle birleşti. Metal, enerji, iletişim, ulaşım, bankacılık ve tarım sektörlerinden milyonlarca işçi ve emekçi Narendra Modi liderliğindeki Hindistan Halk Partisinin (BJP) emek düşmanı politikalarını protesto etti.
Hindistan için böylesi kitlesel bir grev yeni değil. Ancak 26 Kasımdaki grevle 2019 Ocağında gerçekleştirilen 200 milyonluk grevi aşan Hindistan işçi sınıfı, kendi rekorunu kırarak bir kez daha tarihe geçti. 250 milyon… Ağızdan çabucak çıkıveren bu sayı Hindistan nüfusunun yüzde 20’sine denk düşüyor. Bir örnek üzerinden somutlayacak olursak grevin kitleselliğini daha iyi anlamış oluruz; 26 Kasım günü Hindistan sokaklarını dolduran grevci kitleler bir ülke kurmuş olsalardı, o ülke dünyanın en kalabalık 5. ülkesi olurdu.
Tarihi grev hangi koşullarda gerçekleşti?
Hindistan nüfusunun yüzde 60’ından fazlası kırsal bölgelerde yaşıyor ve geçimini tarımla sağlıyor. Ancak tarım faaliyetlerinin giderek artan maliyeti ve düşük gelir tarım emekçilerini içinden çıkılmaz bir borç batağına sürüklemiş durumda. Tefecilerden yüksek faizlerle alınan borçlar emekçilerin belini büküyor. Öyle ki Hindistan’da günde ortalama 28 tarım emekçisi bu sebeplerle intihar ediyor. Son 25 yılda ülke çapında intihar eden çiftçilerin toplam sayısı 300 bini bulmuş durumda!
Emekçilerin hâli ortadayken, Modi hükümeti “Tarım Reformu” adını verdiği bir yasayla bu koşulları daha da çekilmez hale getirerek sermaye sahiplerine yeni ayrıcalıklar sunmaya niyetlendi. Yasa tasarısı, devlet tarafından tarım ürünleri için garanti altına alınmış asgari fiyat uygulamasına (Asgari Destek Fiyatı) son vererek, küçük çiftçileri ve tarım emekçilerini gıda tekellerinin insafına terk ediyor. Son yıllarda çeşitli taleplerle kitlesel yürüyüşler düzenleyen tarım emekçileri, Modi’nin “reform” yani iyileştirme adı altında gıda tekellerini ihya etme girişimine karşı yeniden yollara düştü. “Kara Yasa” adını verdikleri bu saldırıya karşı ülke çapında eylemler gerçekleştirdiler. 25 Kasımda 300 civarında çiftçi birliğinin çatı örgütü olan Tüm Hindistan Kisan Sangharş Koordinasyon Komitesinin (AIKSCC) çağrısıyla milyonlarca emekçi başkent Yeni Delhi’ye doğru yürüyüşe geçti.
Ülkede koronavirüs salgınıyla birlikte gerçekleşen tam kapanma sürecinde sanayi ve hizmet sektörlerinde çalışan işçiler gibi tarım emekçileri de adeta kendi kaderine terk edildi. Bu vurdumduymazlığın kitlelerdeki öfkeyi arttırdığını ve bardağın taşmasının sebeplerinden biri olduğunu söylemek mümkün! Büyük yürüyüşe katılan bir tarım emekçisi şu sözlerle anlatıyor yaşadıkları çelişkiyi: “Yurtdışında mahsur kalan zenginleri ülkeye geri getirmek için özel jetler ayarlayan Modi hükümeti, ürünlerimizi taşımak için demiryollarını birkaç gün daha çalıştırmaya yanaşmadı. Kamyonları kendi başımıza organize etmeye çalıştık ama il sınırları mühürlendi.”
Dünya kapitalizminin içinde debelendiği büyük ekonomik kriz elbette ki Hindistan’da da etkilerini yakıcı bir şekilde hissettiriyor. Hindistan’ın Gayri Safi Yurtiçi Hâsılası (GSYİH) bu süreçte yüzde 23,9 oranında düşerken, resmi işsizlik rakamları rekor kırarak yüzde 27’ye yükseldi. Hindistanlı emekçilerin yüzde 78’i zaten sağlıklı gıdaya ulaşamaz durumdayken, uygulanan tam kapanma döneminde tam manasıyla açlığa terk edildiler. İşçi ve emekçi karşıtı politikalarla, hak ve özgürlüklere yönelik saldırılarıyla tanınan aşırı sağcı Modi hükümeti, tüm dünya egemenleri gibi bu süreci fırsat bilerek kemer sıkma politikalarına hız verdi. Pandemi koşullarına güvenerek emek düşmanı yasaları yeniden gündeme getiren Modi hükümeti, muazzam bir emek direnciyle karşılaştı. On yerel sendikanın çağrısıyla sanayi ve hizmet sektörlerinde çalışan milyonlarca işçi tarım emekçileriyle omuz omuza verdi ve 26 Kasım günü Hindistan sokakları sabrı taşmış yoksul kitlelerin haykırışlarıyla çınladı.
Sendikaların güç birliği yaparak örgütlediği grevde ortak talepler şunlardı;
· Finans sektörü dâhil kamu şirketlerinin özelleştirilmesi durdurulsun.
· Devlet tarafından işletilen demiryolları, limanlar ve benzeri alanlar gibi imalat ve hizmet kuruluşlarının özelleştirilmesi durdurulsun.
· Devlet ve kamu sektörü çalışanlarının zorla erken emekliliğine ilişkin genelge geri çekilsin.
· “Herkese emeklilik” yalanıyla emeklilik hakkını tırpanlayan Ulusal Emeklilik Sistemi NPS iptal edilsin, eski emeklilik planı olan EPS-95 iyileştirilerek yeniden yürürlüğe konulsun.
· Gelir vergisi ödeyemeyen tüm ailelere ayda yaklaşık 100 dolar nakit para desteği sağlansın.
· Yoksul ailelere her ay kişi başına 10 kg ücretsiz yiyecek yardımı yapılsın.
· Mahatma Gandhi Ulusal Kırsal İstihdam Garantisi Yasasının sağladığı istihdam zorunluluğu ücretler arttırılarak yılda 100 işgününden 200 işgününe yükseltilsin. Yasa kentsel bölgeleri de kapsayacak şekilde genişletilsin.
· Çiftçi ve işçi karşıtı tüm çalışma yasaları geri çekilsin.
Toplanma ve yürüyüş hakkı, diğer burjuva devletlerde olduğu gibi Hindistan anayasasıyla sözümona garanti altına alınmıştır. Ancak gelin görün ki Hindistan Anayasa Gününde gerçekleştirilen yürüyüşe tanklarla, biber gazı ve tazyikli sularla müdahale edildi. Emekçilerin önüne barikatlar kuruldu. İşte bu, dünyanın neresinde olursa olsun burjuva devletin diktatörlük yüzüdür! Ancak Modi’nin barikatları emekçi kitleleri durduramadı. Kitleler traktörlerle barikatları aşıp yollarına devam ettiler. Emekçi kitleler, yürüyüşlerin yanı sıra çeşitli mitingler de gerçekleştirmeye devam ediyorlar. Yanlarına kendilerine uzun süre yetecek kadar gıda stoku, konaklamak için çadırlar alan grevciler, kararlı olduklarını belirtiyorlar ve yasalar geri çekilinceye kadar evlerine dönmeyeceklerini vurguluyorlar.
Hindistan’da çelişkiler büyüyor, mücadele de!
Hindistan öyle bir çelişkiler ülkesidir ki bir yanda tuvaletlerin olmadığı, lağım sularının caddelerden aktığı yoksul mahalleler, diğer yanda lüks ve şatafat içindeki saraylar, konaklar, malikâneler… Bir yanda açlık ve sefalet içinde yaşayan yüz milyonlar, öte yanda her geçen gün zenginliklerine zenginlik katan bir avuç asalak... Nüfusun en zengin yüzde 10’unun toplam servetin yüzde 77’sini elinde bulundurduğu ülkede, son on yılda milyarderler servetlerini 10’a katladı.
Koronavirüs salgını sürecinde Hindistan’daki çelişkiler iyice ayyuka çıktı. Kitlelerin açlıkla yüz yüze kaldığı salgın sürecinde Hintli bir burjuva, Mukeş Ambani, servetini 5 milyar dolar daha arttırarak dünyanın en zengin dokuzuncu kişisi oldu. Milyonlar tuvaleti dahi olmayan derme çatma evlerde yaşarken Ambani 27 katlı, dünyanın en pahalı evinde, 600 hizmetçisi ve korumasıyla yaşıyor. Her 2000 kişiye ancak 1 hastane yatağı düşen Hindistan’da, bütçenin yalnızca yüzde 1,3’ü sağlığa ayrılıyor. On milyonlarca emekçi sağlık hizmetlerine ulaşamıyor. Salgın en çok yoksul mahallelerde yaşayan emekçileri vururken bir başka Hintli burjuva, sözde salgından korunmak için 4 bin dolarlık altın bir maskeyle poz veriyor.
Bu keskin çelişkiler sadece Hindistan’da değil Asya kıtasında hemen pek çok ülkede karşımıza çıkıyor. Bu denli sefalet içinde yaşayan Asya işçi sınıfı, dünya sanayisinin lokomotifi konumunda aynı zamanda... Ucuz işgücü cenneti olarak anılan bu koca kıta, son yıllarda gerek niceliksel gerekse de niteliksel olarak hayli önemli mücadelelerle çıkıyor karşımıza. Son 20 yıldır dünya genelinde emekçi isyanları patlıyor, sınıf mücadelesi yükseliyor ve Güney Asya işçi sınıfı da bu mücadelenin bir parçası oluyor.
Bunun en önemli örneklerinden birine 26 Kasımda başlayan mücadele süreciyle şahit oluyoruz. Üstelik 250 milyonluk bu grev, son altı ay içinde ülke çapında gerçekleştirilen dört büyük eylemden sadece birisi… Tüm bu eylemlerin pandemi koşullarında ve ırkçı hükümetin işçi ve emekçileri etnik ve dinsel temelde bölerek düşmanlaştırmaya çalıştığı bir dönemde gerçekleştiğini unutmamak lazım. Bu önemli mücadele örnekleri her defasında bir ihtiyacı da beraberinde hatırlatmaktadır. Çok değil bir yıl kadar önce Ezgi Şanlı’nın Hindistan İşçi Sınıfının Ayak Sesleri yazısında vurguladığı üzere; “Biriken çelişkiler ve sorunlar karşısında ayağa dikilmeye ve savaşmaya hazır olduğunu gösteren Hindistan işçi sınıfının, kendisine doğru temellerde yol gösterecek bir devrimci önderliğe duyduğu ihtiyaç ortadadır.”
link: Elçin Karaca, Hindistan’da Tarihi Grevin Ardından, 23 Aralık 2020, https://fa.marksist.net/node/7134
Engels: Komünizmin Ölümsüz Savaşçısı /3
New Deal’ın Tarihsel Bağlamı ve Günümüz