2020 yılının sonunda Hindistan’da emekçi kitlelerin 250 milyonluk tarihi grevine şahitlik etmiştik. On yerel sendikanın çağrısıyla tarım emekçilerinin başkent Yeni Delhi’ye doğru başlattığı yürüyüş farklı sektörlerden milyonlarca işçi ve emekçiyi Narendra Modi liderliğindeki Hindistan Halk Partisinin emek düşmanı politikalarına karşı birleştirmişti. Aşırı sağcı Modi hükümeti 2014 yılında iktidara gelişinden beri işçi sınıfını pasifize etmeye yönelik türlü saldırılar gerçekleştiriyor. Güvencesiz istihdamı arttırmak, taşeron çalışma biçimini hem kamu hem de özel sektörde yaygınlaştırmak, işgücü maliyetlerini düşürmek, asgari ücret belirleme kriterlerini esnetmek, patronların vergi yükünü hafifletmek, sendikal örgütlenmeyi zorlaştırmak bu saldırı politikalarından sadece birkaçı.
Tarihi grevin kıvılcımını çakan ve tarım reformu adı altında sunulan düzenlemeler de esasında yoksul kitleler için bir başka yıkıcı politikayı içeriyordu. Nüfusun %60’ından fazlasının geçim kaynakları için hâlâ tarıma bağlı olduğu ülkede koronavirüsü fırsata çeviren patronların işlerinden ettiği emekçilerin kimisi de topraklarına geri dönmek zorunda kalıyor. Ancak ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli geliri olmayan yoksul kitleler yüksek faizle aldıkları borçların altında eziliyor, adeta nefes alamıyor. Özellikle ülkenin kırsal kesimlerinde yaşanan çıkışsızlığın boyutu o kadar büyük ki son 25 senede 300 bin çiftçi yaşadığı koşullara dayanamayıp intihar etti. Tüm bu koşullar altında emekçi kitleler açısından büyük önemi olan tarım ürünleri için asgari fiyat uygulamasının sona erdirilmek istenmesi bardağı taşıran son damla oldu. Kitleler bu düzenlemeye içinden geçilen günlerin niteliğini anlatırcasına “Kara Yasa” diyorlardı.
Hindistan’ın dünya ekonomisindeki yeri ve onyıllardır ekonomik olarak büyüdüğü istatistiklerle açıkça görülüyor. Ancak onyıllardır süren bu ekonomik büyümeden aslan payını hep kodamanlar aldı, emekçilerin payına ise düşük ücretler ve birkaç dönümlük arazileri ile koca bir yaşam kavgası düştü. Dünyanın dört bir tarafındaki emekçi kitlelerin mahkûm edildiği cendereye bakarsak Hindistan’da yaşananların yansımalarını rahatlıkla görebiliriz. Bugün içinden geçilen pandemi sürecini ekonomik daralmanın, işsizliğin nedeni olarak göstermeye çalışan, emekçilere sefalet koşullarını yaşatan burjuvazi milyarderlerin sermayesini sürekli katlamasını gizleyecek bir kılıf bulamamaktadır. Tüm bu tablo ezilen sınıfların öfkesini bilemekte, kapitalizmin hiç olmadığı kadar küreselleştiği günümüzde dünyanın dört bir yanından sisteme karşı tepkiler yükselmektedir.
Yeni Delhi’de egemenlere korku salan çiftçilerin görüntüleri 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında ABD’de yaşanan tarım krizi sonrası binlerce kamyon ve traktörle Washington’daki National Mall ulusal parkına girerek protesto gösterilerinde bulunan tarım emekçilerini hatırlatıyor. Hükümet politikaları neticesinde enflasyon ve faiz oranları yükselmiş, tarımsal ürünlerin ve toprağın değeri düşmüştü. Binlerce çiftçinin topraklarını satmaktan başka çaresi kalmamıştı. Öyle ki en çok etkilenen eyaletlerden biri olan Iowa’da satılan araziler için 1983’te ayda yaklaşık 500 çiftlik müzayedesi yapılmıştı. Tıpkı günümüz Hindistan’ında olduğu gibi zamanın Amerika’sında da çiftçiler geçim kaynaklarını kaybetmekle yüz yüze gelmişti. Hayatları boyunca emek vererek kazandıkları birikimlerinin ellerinden alınmasına karşı Amerikan Tarım Hareketi etrafında örgütlenen çiftçiler 1979 Şubatının ilk günlerinde başlayan ve haftalarca süren protestolarda Texas, Michigan ve Colorado gibi çok uzak bölgelerden gelmiş, traktörler, kamyonlar ve kamp çadırları ile alanı doldurmuşlardı.
O haftalarda National Mall’a “Traktör Şehri” anlamına gelen “Tracktown” denilmeye başlanmıştı. Polisin ve milli park görevlilerinin baskılarına rağmen çiftçiler kararlı mücadelelerini sürdürdüler. Protestolar üçüncü haftasına girerken, şehrin onyıllardır gördüğü en yıkıcı kar fırtınası yaşandı. Toplu taşıma neredeyse tamamen durmuş, bölgedeki üç havalimanı devre dışı kalmıştı. O gün şehirde yalnızca kar fırtınası ve traktörlerini Washington’a süren çiftçilerin mücadelesi vardı. Dayanışmanın güzel örneklerinin de yaşandığı protestolar sırasında National Mall sokaklarında çiftçiler Washington banliyölerinde yaşayanlara dayanışmalarını sundular. Amerikalı tarım emekçilerinin mücadele tarihinde yerini alan protestolar burjuvazinin engellemeleri, bir öncü örgütün eksikliği ve polis şefinin bölgeye gelecek başka traktör ve kamyonlara karşı yasaklayıcı kararının ardından son bulmuştur. Fakat çiftçilerin mücadeleleri ardı sıra yaşanacak mücadelelere ve kazanımlara büyük katkı sağlamıştır.
ABD’li tarım emekçileri bugün de tekellerin çıkarına bırakılan gıda sektörünün sömürü çarklarında sıkışmış durumdalar. Ülke çapında düzinelerce gıda bankası, hasat yapan, gıda işlemede çalışan ve hatta kendi çiftliklerine sahip insanların gıda yardımına ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. Koronavirüs etkisiyle büyüyen ekonomik darboğaza ekmek ve et gibi temel gıdaların maliyetlerinin artması eklenmiştir. Büyük şirketlere vaat edilen tüm sözler yerine getirilirken federal yardımlardan pek çok tarım emekçisi hiç yararlanamamıştır. Yanı sıra ABD Tarım Bakanlığı ve American Farmland Trust’ın verilerine göre ülkede 2012 ile 2017 yılları arasında 14 milyon dönüm tarım arazisi ekolojik yıkıma veya ranta kurban edilmiş, 2017’den beri en az 2 milyon dönüm daha tarım dışı araziye dönüşmüştür. Çiftlikler, yalnızca 2018’de 5800 kapanma ile hızla azalmış, en acı faturayı her alanda olduğu gibi sistematik baskıya maruz kalan siyah çiftçiler ödemiştir. 1920’den beri bir milyondan fazla siyah aile, çiftliklerini kaybetmiş durumda. Şu anda tüm çiftlik sahiplerinin %2’sinden azını oluşturuyorlar. Ülkede hem çiftlik sayısı hem de tarım arazilerinin toplam yüzölçümleri düşmesine rağmen, ortalama çiftlik büyüklüğü artış gösteriyor. Bunun nedeni çiftlik sahipliğinin tekelleşmesidir. Büyük şirketler tarım arazilerini hızlı bir şekilde ele geçiriyor, bu alandaki güç ve kontrollerini pekiştiriyorlar.
2020 yılında ABD’de tarım arazilerinin bulunduğu mülklerden en büyük payı Bill Gates’in aldığı ortaya çıktı. Land Report’a göre Gates, Louisiana, Arkansas, Nebraska ve Arizona’da 243 bin dönümlük tarım arazisine ve diğer 14 eyalette farklı büyüklükte arazilere sahip. ABD’deki diğer en büyük özel arazi sahipleri arasında, 190 bin dönüm Ron Offutt’un sahibi olduğu R.D. Offutt Farms; 190 bin dönüm ile Stewart ve Lynda Resnick; 160 bin dönüm ile Alfonso ve José Fanjul ve 150 bin dönüm ile J.G. Boswell Şirketi bulunuyor. Bu beş arazi sahibinin ABD’de yaklaşık olarak 933 bin dönüm tarım arazisi mevcut. Bir karşılaştırma yapılacak olursa Manhattan adası 15 bin dönümden daha küçüktür. Tarım Bakanlığına göre ortalama çiftlik büyüklüğü ise 444 dönümdür. Tarım tekellerinin egemenliğinin güçlenmesi tüm işçi sınıfını derinden etkilemektedir. Bu şirketlerin hâkimiyetindeki tarımsal faaliyet, işgücünün derin sömürüsü, doğal ürünlerin yok olması ve doğanın tahribatı pahasına sürdürülüyor.
Sermaye sınıfının çok yönlü saldırıları dünyanın her köşesinde ezilen sınıfların öfkesini mayalıyor. Nitekim “Kara Yasa” sadece Hintli çiftçileri ayağa kaldırmakla kalmamış, Pasifik’in ötesinde de yankı bulmuştur. Emekçiler her geçen gün daha fazla örgütlenerek seslerini tüm dünyaya duyuruyorlar. Hintli sınıf kardeşlerinin mücadelesine destek veren başta ABD olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki emekçiler dayanışma mesajlarını ilettiler, çeşitli dayanışma eylemleri gerçekleştirdiler. Tarihi grevin etkileri özellikle kırsal Amerika’da büyük yankı uyandırdı. Hindistan’ın kuzeybatı bölgesinde yer alan Pencap eyaletinden büyük bir nüfusun yaşadığı kuzey California’da emekçiler Hindistan’daki küçük çiftçileri nefessiz bırakan yasalara karşı öfkelerini gösterdiler. 500 bin Sih çiftçinin bulunduğu bölgede en yüksek yoğunluk Mini Pencap olarak bilinen Yuba City’de bulunuyor. 5 Aralıkta Yuba City, Fremont, Fresno, Stockton ve Manteca gibi bölgelerde toplanan protestocular Hindistan dışındaki en kitlesel gösterileri gerçekleştirdiler. Diğer büyük mitingler o hafta Washington, New York, Chicago, Texas ve Michigan’da gerçekleşti; Aralık ve Ocak ayları boyunca, en az 16 eyalette çeşitli büyüklüklerde dayanışma gösterileri düzenlendi. Sih topluluğunu savunan gençlik odaklı bir yapı olan Jakara Hareketi protestolarda öncü roldeydi. Protestolar sırasında emekçiler “Çiftçi yoksa, yiyecek yok, gelecek yok!” sloganları attılar, araçlarıyla trafiği kilitlediler, Hindistan’daki protestolara dikkat çeken reklam panoları için fon topladılar.
Hindistan’daki protestolar ve dünya çapındaki yankıları bizlere bir kere daha gösterdi ki bir bölgede milyonlarca insanı etkileyen bir olayın farklı coğrafyalarda yaşayan milyonlarca insanı etkilemesi kaçınılmazdır. Sistemin gittikçe küreselleşmesi kapitalizmin çıkmazlarını da kürenin her tarafında hissettirirken, kitlelerde derin bir öfke oluşturmaktadır. 1970’lerde Amerikalı tarım emekçilerine reva görülen şartlar dönüp gelmiş 2020’lerde Asyalı emekçileri kuşatmıştır. Şüphesiz Marksistler için bu beklenen bir şeydir. Marx, “anlatılan senin hikâyendir” diyerek İngiltere’deki çalışma koşullarının dünya işçi sınıfını bekleyen şey olduğunu söyler. Kapitalizm Hindistan’daki emek yoğun tarımdan ABD’deki çok büyük ölçekli çiftçilik yapısına kadar her koşulda emekçilerin devamlı sömürüsü altında işlemektedir. Bugün sömürü çarklarının işlediği her yerde zulme karşı kavga verilmesi bir zorunluluktur. Bu kavgada ezilen sınıflar etnisite, dil, din gibi kimliklerde değil işçi sınıfı kimliğinde ortaklaşabilirlerse, sınıf temelinde devrimci bir önderlik çatısı altında örgütlenebilirse, bu yıkım ve sefalet çağı son bulacak sömürüsüz bir dünyanın kapısı aralanacaktır.
link: Avcılar’dan bir eğitim emekçisi, Hindistan’dan ABD’ye: Anlatılan Senin Hikâyendir, 6 Nisan 2021, https://fa.marksist.net/node/7334
Son 10 Yıl ve Sınıf Mücadelesi
ABD’den Türkiye’ye: Nefes Alamayanlar Her Yerde!