İsrail devletinin Filistin’de Hamas’ın 7 Ekim saldırılarının ardından başlattığı katliam yaklaşık bir yıldır aralıksız devam ediyor. Gazze Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre bu sürede Gazze Şeridi’nde 11 bini aşan kadın, 17 bine yakın çocuk olmak üzere 41 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti, 95 binden fazlası yaralandı ve 10 bin Filistinlinin akıbeti ise bilinmiyor. Ölenlerin yüzlercesini daha yaşına girmemiş bebekler oluşturuyor. Gazze’de ölmeyip de yaşama tutunmaya çalışanların yüzde 90’ı ise defalarca yer değiştirmek zorunda kaldı. Gelinen aşamada İsrail’in verdiği tahliye emirleriyle Gazze’nin yüzde 85’ini kapsayan yerleşim alanlarının boşaltılması isteniyor.
Farklı bölgelerde çadır kamplarına sığınan Filistinliler yine ölümle karşılaşıyor. 10 Eylülde Filistinlilerin yaşamaya çalıştığı El Mevasi’deki çadır kampına yine terör bahanesiyle saldıran İsrail 100’den fazla sivili öldürürken onlarcasının da yaralanmasına neden oldu. 1948 yılının Nakba’sında gerçekleşen kıyımı kat be kat aşan bir soykırımla karşı karşıya olan Filistinli emekçiler, ölülerinin yasını bile tutamadan açlıkla, susuzlukla, hastalıklarla, böcek ve kemirgenlerle boğuşuyor, tüm dünyanın gözü önünde acı çekmeye devam ediyorlar.
Uzun yıllardır Batı Şeria’yı işgal altında tutan İsrail, şimdi de yine militanları hedef alacağı bahanesiyle Batı Şeria’yı da tıpkı Gazze gibi savaş sahası haline getirmeye çalışıyor. Batı Şeria’nın kuzeyindeki Tubas’a saldıran İsrail ordusu 5 Filistinliyi öldürürken, kentte sokağa çıkma yasağı ilan ederek yaralılara müdahale edebilecek tek hastaneyi de kuşatma altına aldı. İsrail güçleri bir taraftan Batı Şeria’da silahlı saldırıları sürdürürken diğer yandan kentte İsrailli yerleşimciler tarafından Filistinlilere yönelik tacizler, ev baskınları yapılıyor, Filistinli emekçilerin eşyaları, ektikleri tarlalar, zeytinlikleri, besi hayvanları yani ellerinde avuçlarında ne kaldıysa gasp ediliyor. Gözaltılar, tutuklamalar da yoğunlaşarak devam ediyor. İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz’ın yaptığı “Batı Şeria halkı, Gazze’de yapıldığı gibi topluca zorla yerinden edilmeli” açıklaması İsrail’in kanlı katliamının artarak devam edeceğinin açıktan işaretini veriyor. Bunun yanında İsrail’in faşist Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in, Mescid-i Aksa’yı Yahudilerin ibadetine açma, orada Sinagog yapma yönündeki açıklamaları hem Müslümanları hem de aşırı sağcı İsraillileri kışkırtıyor, bölgedeki gerilimi tırmandırıyor.
Uzun zamandır sürdürülen bu vahşet tüm dünyaca izleniyor, emperyalist güçler ve bölge güçleri büyük bir ikiyüzlülükle sanki kendilerinden bağımsız bir katliam yaşanıyormuş gibi fütursuzca “vah vah” ediyorlar. Sözde yüce “uluslararası hukuk” işgal altındaki topraklarda yaşayan halklara yönelik her türlü şiddeti yasaklayan maddelere yer veriyor. Fakat kapitalizmin kurallarına göre yasaklar her daim ezilenlere işletilirken ezenler içinse yazılı da olsa bu kurallar işlevsiz kalıyor, yok hükmünde sayılıyor. İsrail, kendi ihlal ettiği uluslararası “kurallar” arşa çıkarken, sıra savaş protestolarına gelince gösterileri “yasadışı” ilan etmekten, göstericileri zorbalıkla suçlayarak üzerlerine atlı birlikleri sürmekten, ateş açmaktan geri durmuyor.
Fakat her türlü baskı ve zorbalığa rağmen İsrail’in zulmüne karşı sesler yükselmeye devam ediyor. Gazze’deki İsrailli esirlerden altısının cesedine ulaşıldığının açıklanması üzerine, İsrail’de ateşkes ve esir takası anlaşmasını sabote etmekle eleştirilen Netanyahu ve hükümetine karşı başlayan protestolar çeşitli biçimlerde sürüyor. 1 Eylül Dünya Barış Gününde, geride kalan rehinelerin zarar görmeden evlerine dönebilmeleri için Netanyahu’nun Hamas’la anlaşmasını talep eden İsrailli emekçiler yüz binler olup sokaklara döküldü. Başta Tel Aviv olmak üzere pek çok kentte meydanlara akan İsrailli emekçiler “Bibi (Netanyahu) Esirleri Serbest Bırak”, “Sen Baştasın, Sen Suçlusun” diye haykırırken, eylemlerde rehinelerin geri dönmeleri talebinin yanı sıra hükümeti istifaya çağıran sloganlar yükseldi.
2 Eylülde İsrail Genel İşçi Federasyonu Histadrut’un çağrısıyla başlatılan genel grev nedeniyle İsrail’in pek çok kentinde, çoğu sektörde hizmetler durma noktasına geldi. Uçaklar, trenler, otobüsler çalışmazken, hastane ve okullar kısmi olarak açıldı. Bankalar tamamen kapanırken, bakanlıkların bir kısmı da iş bıraktı. Olanlara kayıtsız kalamayacağını gösteren esnaf kepenkleri indirdi. Büyük yankı uyandıran grevin ardından Maliye Bakanı Smotrich alelacele devreye girerek bu grevin “siyasi grev” olduğunu söyleyerek Ulusal İş Mahkemesini göreve çağırdı ve grevi yasaklattı. Histadrut’un Başkanı Arnon Bar-David’i ve eyleme katılan işçileri “İsrailli işçiler yerine Hamas’a hizmet etmekle” suçladı.
İsrail’in başını çektiği savaş çemberi gün geçtikçe genişletiliyor. Netanyahu’nun İsrail’in kuzeyinde “geniş kapsamlı güçlü bir operasyon gerçekleştirme niyetini” açığa vurması, son olarak 17 ve 18 Eylülde Lübnan’da Hizbullah’ın kullandığı çağrı cihazlarının ve telsizlerin eş zamanlı olarak patlatılması sonucunda onlarca kişi ölürken binlercesinin yaralanması, İsrail’in Lübnan üzerinde de kirli planları olduğunu ve önümüzdeki süreçte saldırıları genişleteceğini gösteriyor. İsrail Savunma Bakanı Gallant da “savaşta yeni aşamanın başladığını” söyleyerek bu planı ifşa ediyor. Daha önce de vurguladığımız gibi, “İsrail’in başlattığı topyekûn savaş emperyalistlerin sorun alanlarını nasıl kaşıdığının ve emperyalist savaşın yeni halkaları haline getirdiğinin son örneğidir. Bu savaş, içinden geçtiğimiz tarihsel döneme damgasını vuran uzatmalı hegemonya kavgasından ve bunun doğrudan sonucu olan üçüncü emperyalist paylaşım savaşından bağımsız düşünülemez. Gazze, ABD, AB, Rusya, Çin gibi emperyalist güçlerin, İsrail, İran gibi bölge güçlerinin kapışma alanı haline gelmiştir.”[*]
Dolayısıyla Filistin halkının kurtuluşu da, dünya halklarının savaşın yeni halkalarının parçası haline gelmekten kurtulması da bölge emekçilerinin, İsrailli emekçilerin ve giderek tüm dünya emekçilerinin mücadeleyi yükseltmesine bağlıdır. İsrail’de kısa süren genel grevin, yükselen protestoların İsrail egemenleri üzerinde yarattığı etki düşünülürse, dünya işçilerinin savaşın karşısında durmak için nasıl bir yol izlemesi gerektiği açıktır.
link: Başak Güler, Gazze’den Batı Şeria’ya, Filistin’in Büyüyen “Nakba”sı, 19 Eylül 2024, https://fa.marksist.net/node/8350
Faşizm Gerçeği, Biriken Öfke ve Mücadele Kıvılcımları
İran Rejimi Bekası İçin İdam Sehpalarına Sarılıyor